Cuma gunune kadar hic bir sey soylememisti Tolga. Ne aramisti, ne de mesaj atmisti. Umrumda olmamisti benim de pek acikcasi, bir erkekten mesaj beklemekten cok daha fazla uzulecegim sey vardi hayatimda. Hala bir seyler yapacak miydik, ya da onu da kendi kafasinda iptal etmis miydi bilmiyordum. Yatagimin uzerinde oturmus, icindeki barbie bebek mankenlerle bana her seferinde yeterince zayif olmadigimi hatirlatan, aslinda her kizin ozguvenini zedeleyen dergilerden birini okurken, mesaj atti.
“Bir saat sonra Taksimde olurum”
Yataktan kalkip, uzerimdeki sortu ve tisortu cikarip, dar bir kot, uzerine de beyaz transparan, sifon bir gomlek giydim. Elimden geldigince hizli bir sekilde makyaj yapip, cantami alip asagi indim. Annem hala gelmemisti, buyuk ihtimalde gelmeyecekti bu gece.
Tam metrodan inmis, meydana cikiyordum ki, adimi duydum. Tolga, beni hemen cikista bekliyordu. Nazikce gulumseyip, kollarimi boynuna doladim hizlica. Tek yanagimi optukten sonra, birlikte yurumeye basladik.
“Asmali nasil?” diye sordu bana bakmadan.
“Iyi iste” diye mirildandim.
Sekizinci shotimdan sonra, kafamin guzellestigini hissedebiliyordum. Yemek yemeden icmem yuzunden midem bulanmisti, fakat icip oraya buraya kusan kizlarin iticiliginin farkindaydim. Derin bir nefes alip, Tolga’nin elindeki sigarayi alip kendim icmeye basladim.
“Abin ne yapiyor ya?” diye sordum ona bakarak.
“Ayni sey. Sarki yaziyor, sarki soyluyor. Ablan napiyor desem yerdiri yani annen icin” diyerek guldu.
“Mukemmel hayatini yasiyor iste”
“Mukemmel kiziyla” dedi dudaklarini boynuma yaklastirarak.
“Sikmisim mukemmeligini” diyerek uzaklastim ondan. Mukemmel disinda her sey olan birine, boyle iltifatlar iticiden cok daha fazlasiydi. Rahatsiz ediciydi, hatta resmen dalga geciciydi. Belliydi her halimden mukemmel olmadigim, yuzume vurmakti bu resmen.
Biraz daha boylesine sert icki icersem gercekten kendimi kaybedecegimi dusundugunden soyledigi biradan bir yudum alarak, “Neye uzuluyosun sen bu kadar? Kim zarar verdi boylesine?” dedi.
“Herkes uzulur ya iste. Sarhosken duygusal olanlardanim ben”
“Efe mi?” diye sordu sesindeki korkuya engel olamayarak.
Hic bir sey soylemedim, soyleyemedim. Basimi cevirdigimde akan gozyasini elimle silip, masanin uzerinde duran telefonuma baktim. Pelin mesaj atmisti “asmalidaysan geliyim, ben de burdayim” diye.
“Pelin de burdaymis, ugrasa problem olur mu?” diye sordum Tolga’ya.
“Hayir canim niye olsun” demesinin ardindan Pelin’i arayip, nerede oldugumuzu soyledim. Sandalyesini iyice bana yaklastirmis olan Tolga’nin gogsune yasladim basimi. Birinin nefesini saclarimda hissetmek huzur vericiydi. Gozlerimi kapadim usulca, tek istedigim birinin teninin sicakligini hissederek, hic bir seyi gormemek, duymamak, hatta yasamamakti.
Tolga’nin Pelin’e hosgeldin demesinin ardindan, yanagini optum sakince. Karsimiza gecip, sadece bir bira soyledi.
“Gitmis bu yine” diyerek guldu.
“Ac karnina cok icti” dedi Tolga’da gogsune koydugum basimdaki saclarimi oksayarak. “Sen kimleydin?”
“Melislerleydik. Sonra sevgilisiyle bulusmaya gitti onlar, ben de boyle sap oldugumdan gidecek yer bulamadim” dedi gulerek.
Donmesi biraz da olsun gecen basimi kaldirip, masadaki tepsinin icinde kalan shotlardan birini almistim ki, Tolga elimden aldi..
“Yeter kucuk hanim, birazdan ayaga kalksan yuruyemeyecek haldesin hala iciyorsun”
“iyiyim ya ben, sadece tuvalete gitmem gerek” demeye calistim. Agzimdan cikan kelimelerin yuvarlandiginin farkindaydim. Ayagi kalkmamla birlikte, yalpalamam da bir oldu zaten.
“Ben gotururum seni, merdiven cikman gerek bu halinde cikamazsin” dedi kolumdan tutarak.
Tolga’ya abanarak tuvalete dogru yurudum. Iceri girip, kapiyi kilitledim.
“Bir seye ihtiyacin olursa soyle, buradayim ben, bekliyorum.”
“iyiyim” dedim yuzume soguk su surerken. Ayilmam gerekiyordu, sarhos olunacak zaman degildi su an.
Son iki bucuk yilimi kendimi kusturmaya calismakla gecirmekten, artik ogursem bile kusabiliyordum. Elimden geldigince ictiklerimi cikarip, agzimi calkaladiktan sonra, kapiyi actim.
“Daha iyi misin?”
“iyiyim iyiyim, hadi gel gidelim Pelin yalniz kaldim diye soylenmesin simdi”
Tekrar asagi indigimizde, Pelin’in yanindaki sandalyede asagi yikari 18-19 gozuken, kumral bir cocuk oturuyordu.
Bizi gordugunde gulumseyip “Sarp ben” dedi.
“Melek” dedim ben de Pelin’e “kim bu ya? Allahim tanimadigin insanlara niye sey yapiyorsun aninda, gerizekali valla gerizekali” bakisimi atarken.
“Tolga” dedi Tolga’da yanima otururken.
“Hangi okuldasin sen ya?” diye sordum. Sokak arasi olup, sonuna bir kolej kelimesi eklendi diye kendini ozel okulda sanan tiplerden biriyse, dalga gecmeden duramayacagimi bilerek.
“Buradayim ya, Avusturya”
“Hic de oyle almanca ogrenebilecek tip yok aslinda bakarsan ya, bildigin klasik okuldan atilan tipine sahipsin” diyerek guldu Pelin. Belliydi, bu gecelik sarmisti bu cocuga.
Basimi Tolga’nin kulagina yaklastirip “gidelim mi, cok bunaldim” diye fisildadim.
Takside giderken, basimi gogsune koydum tekrar. Omzuma doladigi eliyle saclarimi oksarken, kendimi guvende hissetmistim. Bundan nefret ediyordum iste.. Kendimi sadece bir erkegin kollarindayken huzurlu hissetmek, kendimden sogutuyordu beni. Boylesine kendi ayaklari uzerinde duramayan, birilerine, bir erkege muhtac olmak utandiriyordu resmen beni.
“Geldik” dedi omzumu oksayarak. Derin bir nefes alip, bana uzattigi elini tutup evine dogru yurudum. Asonsordeyken aynada gordugum kiza baktim. Gulunc diye gecirdim aklimdan, aynaya bakmaktan cekinen tek kizdim belki de..
Eve geldigimizde, cantami giristeki pufun uzerine biraktim.
“Tek basina mi yasiyorsun?”
“Abimle, gelmez ama heralde bu aksam” dedi mutfak oldugunu dusundugum yere dogru ilerlerken. Ben ise koridorun sonunda olan salona girip, kendimi koyu kahverengi koltugun uzerine biraktim. Az sonra, elinde iki fincanla donup, birini bana uzatip, yanima gecti.
“Annenle mi yasiyorsun sen de sadece?”
“Evet.” Oturup, cocuklugumu, daginik ailemi konusmaktan zevk almiyordum. Gerek yoktu herkesin bu cirkinligi gormesine, normal olan bu degildi. Bir suru kisinin annesiyle babasi bosanmisti belki evet, fakat benim rezil gecen cocuklugum, bundan cok daha fazlasi olup, oturup kahvalti ederken konusalacak, havadan sudan konulardan degildi.
Hem gerek yoktu birine korkularimdan, acilarimdan bahsetmeye. Bunlari anlatmak, baglanmak demekti ayni zamanda. Ben artik kimseye baglanmayacaktim, onsuz yasayamam demiyecektim. Herkes, eninde sonunda gidecekti sonucta; ve eger sonunda bana boylesine aci cektirecekse, yeniden denemeye hic niyetim yoktu.
“Annenle baban ayri heralde?” diye sordu usteleyerek.
Elimdeki kahve fincanini yanimdaki sehpaya birakip, bacaklarimi kendime cektim.
“Yok hic evlenmemisler zaten, babam istememis bir cocuk, annem de isteyince, iliskilerini de bitirmisler. Tanismadim ben hic, nerede, kiminle bilmiyorum yani”
Rahatsiz olup, uzulmeme gereksede, babami tanimamam canimi yakmiyordu. Eksikligini hissediyordum evet, fakat hic bir zaman aglamamistim bunun icin. Bok gibi bir cocuklugum olmustu, ancak babamin bunda payi neydi bilmiyordum. Umrumda da degildi acikcasi. Nefret bile etmeyecek kadar sikimde degildi.
Tanimiyordum, ne sevmem, ne nefret etmem icin bir nedenim vardi. Ihtiyacim oldugu zamanlar olmustu belki, fakat Efe ile Deniz, hayatimdaki butun eksikleri tamamlamislardi benim icin.
Hizlica gozlerimden akan yaslari sildim. Babamin olmamasi degildi onlarin sebebi, arkadaslarimla yaratmaya calistigim ailemin bile beni birakip gitmesiydi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chill
Teen FictionYetmiyordu bir yerden sonra.. Daha derinden kesmek istiyordum, daha fazla kusmak istiyordum. Arkamda biraktigim iki kisiyi umursamadan, onun yanina gitmek istiyordum. Anlamsiz sevismelerle, tanimadigim yataklarda yorgun bedenimden kacip giden ruhum...