Sabah kalktigimda, gozume ilk carpan sey sehpanin basindaki sarap kadehleri oldu. Sisenin dibinde kalmis son iki parmak sarabi diktim. Gece icmekten gelen susuzlugu, yine icerek gidermeye calisan halime gulumsedim ister istemez. Tolga’nin belime doladigi kolundan siyrilip, banyoya dogru yurudum. Salonda abisi oturuyordu, istemesem de goz goze geldik.
“Gunaydin” diye mirildandim, uzerimde sadece ic camasirlarimin olmasina aldiris etmeyerek.
Basini salladi “gunaydin” dercesine, ve kucagindaki gitarin tellerine, sanki kaybettigi ve asla geri gelmeyecek bir kadinin saclarini oksarcasina dokunmaya devam etti.
Dus almam gerekirdi, fakat istemiyordum. Halim yoktu hatta, kipirdamaya, hatta dusunmeye bile halim yoktu. Kollarimi lavaboya dayayip, aynaya baktim. Klasik, aksamdan kalma goruntum artik ilginc bile gelmiyordu.
Yuzume soguk su carptiktan sonra, kiyafetlerimi almak icin salona geri dondum. Yerden pantolonumu alip, koltuga oturdum.
“Siz cikiyor musunuz ya?”
Hayir anlaminda basimi salladim iki yana, ve koltugun ucundaki tisortumu ustume gecirdim. Hic bir sey soylemedim, Melih de soylemedi. Giriste, yerde duran cantami alip, evden ciktim. Yolda taksi yoktu, ben de Cihangir’den Taksim’e dogru yurumeye basladim.
Insanlarin garip bakislarina aldiris etmemek icin dinledigim muzige kendimi oylesine vermistim ki, meydana geldigimi farketmemistim bile. Telefonumun saatine baktim, bire geliyordu. Eve gitmek istemiyordum, Tolga’ya geri donmek de istemiyordum..
“Abi sen ne sikim yemeye o cocuklasin peki?” dedi Pelin onundeki tabaktaki makarnayi ileri geri iterken.
Her zamanki gibi, ne yapacagimi bilemedigim an Pelin’i arayip, “hadi gel kahve icelim” ayagiyla yemege suruklemistim.
“Bilmiyorum, cidden bilmiyorum. Allak bullagim iyice bu aralar”
“Melek-“
“Ne diyecegini biliyorum Pelin, yok bir sey kollarimda, kasiklarimda. Yapmadim hic bir sey gercekten” dedim yuzundeki o “parcalanmis” ifadeye dayanmanin zorluguna bir kez daha katlanarak.
Hic bir sey soylemedi, ben de soylemedim. Oylece sustuk bir sure, o benim bu hale gelmemde kendini suclarken, ben de onun sucluluk duygusu yuzunden parcalanirken.
En kotusu buydu galiba.. Kendimi yok ederken, en sevdigimi de dusurmek. “Kime ne, benim zararim bana” demek, en yakin arkadasi olmayanlarin luksuydu. Ben, kendi canimi acitirken, Pelin’i de yakiyordum aslinda. Ben olurken, o da yaralaniyordu. Arkadaslik buydu belki de, dogrusu buydu yani. Karsindakinin acisini paylasmakti.. Fakat, asil aci cektiren de buydu aslinda.. Cunku kendime verdigim zararlar gram sikimde degildi, ben, nefes almanin ne kadar yok edici bir sey oldugunun farkindaydim, bunu hissetmeye aliskindim. Pelin’in yok olmasina, benim yuzumden yok olmasina, alisamazdim. Alisamamistim da bunca zaman..
Pelin’in “Aa naber Tolga” demesi uzerine basimi kaldirdim.
Tolga’nin yaninda Melih vardi sadece, nezaketen bakip gulumsedim.
“Meraba Melek” dedi o da karsilik olarak, Tolga ise masanin uzerinde duran bilegimi kavrayip, “naber canim?” diye sordu.
Sabah yanindan, sessizce giden, sanki butun gece onunla sevisen, kendini onun yataginda, onun kollarinda kaybedip, ruhunu onun bedeninde bulan sanki ben degil, bir baskasiymis gibi davranarak, “Iyidir Tolga, senden?” diye sordum, yuzune bile bakmayarak.
Gozumun ucundan, cevap vermek yerine omuzlarini silktigini gormustum. Aldiris etmeden, catalimla tabagimdaki domates parcalarini ileri geri itelemeye basladim.
Pelin’in, “Bizimle oturun isterseniz?”demesi uzerine, ona attigim bakisa hakim olamamistim. O ise “Ne deseydim?” anlaminda gozlerini devirmisti.
Melih’in, “Hayir tesekkur ederiz” diyerek, nazikce Pelin’in yersiz teklifini geri cevirmesi uzerine rahat bir nefes alip, bardagimdaki biradan bir yudum aldim.
“Sen gerizekali misin Pelin ya? Ben sana burada cocugun nasil ruh halimin icine sictigini anlatiyorum, butun gece sevisip, sabaha sana tamamen yabanci gibi davranan biriyle uyanmanin zorlugundan bahsediyorum, cocuga bizimle otursana diyorsun?”
“Oturun insan gibi konusun da arkadas olun bari diye yapiyorum, nereye kadar gidicek saniyorsun boyle? Canin istediginde Tolga’ya git, her yerde, her sekilde birlikte olun, ondan sonra gel bana ben ne yapacagimi bilmiyorum de. Salak misin sen Melek, yoksa salak numarasi mi yapiyorsun ya?” dedi sitem ettigini belli eden ses tonundan utanmayarak.
“Bilmiyorum abi bilmiyorum, fakat su anda Tolga’yi gormek istemiyorum”
Pelin, cantasindan cuzdanini cikarip, “Kalkalim istersen?” diye sordu. “Evet” anlaminda basimi sallamam uzerine ise hesabi isteyip, son sigarasini yakti. Hesabi odedikten sonra, baska birileri ile daha karsilasmamak icin olabildigince hizli bir sekilde metroya dogru yuruduk.
“Sen bu cocugu ne kadar taniyorsun Melek?” diye sordu Pelin, alisveris yapip aklimiz dagilsin dememiz ustune Nisantasina gidip, alisveris yerine kahve-sigara yaparken.
“Taniyorum iste Pelin, yani adamla her gece sevisecek kadar taniyorum” dedim sorusunu anlayamayarak.
“Hayir onu kastetmiyorum, ne kadar taniyorsun? En sevdigi filmi, ne bileyim annesinin adini, babasinin neden onlarla yasamadigini, eski sevgilisini biliyor musun?”
“Hayir” diye mirildandim, ondan cok kendime cevap verircesine. Ben Tolga’ya butun korkularimi, butun kayiplarimi anlatirken, ona bir kez olsun anlat dememistim. Sormamistim, hatta dinlememistim belki de. Ne kadar yabanciydi bana, ne kadar uzakti dusunceleri, inanclari. Kime, neye inandigini bile bilmiyordum. Siyaset hakkindaki gorusleri hakkinda en ufak bir fikrim yoktu, ne tur kadinlardan hoslandigini, en sevdigi muzik turunu bile bilmiyordum. Nasil opustugunu biliyordum, nasil koktugunu. Kullandigi sigarayi biliyordum, bir de kahvesine deli gibi seker koydugunu. Uyurken sarilmak yerine bacagini uzerime attigini biliyordum, bir de bosalmadan hemen once dislerinin arasindan derin bir nefes alip, kapattigi gozlerini acip, benimkilere baktigini. Buydu Tolga benim icin, bu kadar derinken, bu kadar sigiydi aslinda.
“Tani bence biraz, ogren onu. Vucudunu, bedenini tanimakla degil, onu bilmekle olur bu Melek. Kendini onda kaybedip, hic bilmedigin bir adamda tekrar kendini bulmaya calisirken cok zorlanirsin, cok yipranirsin” dedi aniden gozlerini kacirip, masadaki ortunun ekosesine odaklanarak.
“Sen cok mu yiprandin Pelin?”
“Ya birak beni-“
“Deniz’le ne oldu?” dedim lafini keserek.
“Ne olabir ki Deniz’le? Ben taniyorum da ne oldu sanki, biliyordum da ne degisti. Adamin hayatini ezbere biliyorum, her hareketinden dusuncelerini tahmin edebiliyorum, fakat benim yapamiyorum. Ne onun olabiliyorum, ne de baskasinin. Kendimden bunaltti beni resmen, icine sicti lan hayatimin” dedi derin bir nefes vererek.
“Suc sen de Pelin. Gercekten sen de. Deniz’in nasil biri oldugunu taniyorsun sen, Deniz’de sana soyledi bunu. Hala en ufak hareketlerinden kendine bir umut cikarmaya, bir seylere inanmaya calisiyorsun. Olmayacak. Tolga nasil benim olmayacaksa, tamamen beni sahiplenmeyecekse, Deniz’de seninle olmayacak. Belki kimseyle de olmayacak, ama senle de olmayacak.”
“Haklisin, ama oyle degil iste. Insan akliyla sevmiyor, akliyla da unutamiyor o yuzden.”
Kahvesinden bir yudum daha alip, sigarasindan derin bir nefes cekti. Basini cevirip, dumani ufledi yavasca. Nazikce bana donup, cevap vermemi istemedigini belli eden ifadesi ile gulumsedi. Ardindan da masada duran elime dokunup, “Deniz falan sikimde degil ayrica, sen varsin. Yeter bana” dedi gozlerime bakmayarak.
Her an kavga edebilirdik, bir suru konuda birbirimizi sinir edebilirdik, eskisi kadar gorusemebilirdik, fakat su anda, burada, Pelin disinda yanimda olmasini istedigim, hayatimin en buyuk tehlikelerini yasamak isteyip, en guzel gecelerini gecirdigim baska kimse olamazdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chill
Teen FictionYetmiyordu bir yerden sonra.. Daha derinden kesmek istiyordum, daha fazla kusmak istiyordum. Arkamda biraktigim iki kisiyi umursamadan, onun yanina gitmek istiyordum. Anlamsiz sevismelerle, tanimadigim yataklarda yorgun bedenimden kacip giden ruhum...