Olduğum yerde kala kalmıştım. Hiç hareket edemiyordum. Vücudum adeta kas katı kesilmişti. Ne yapacaktım ben şimdi? Gitmeli miydim yoksa kalmalı mıydım?
Gitmeliydim tabi ki de. Eğer şimdi yanına gidersem heyecandan ne yapacağımı bilemezdim ve herşeyi birbirine karıştırırdım ben. Sonra ona kendimi rezil eder ve gülünç duruma düşerim. Bunu kesinlikle göze alamazdım. Ona karşı rezil olmak aklımın ucundan geçen son şey olurdu. Ve bu son şeyin gerçekleşmesi resmen benim ölüm fermanım görevini üstlenirdi.
Tam arkamı dönmüş merdivenden bir iki basamak çıkmıştım ki kulağıma burun çekme sesi geldi. Jungkook ağlıyor muydu yoksa? Yavaşça arkama dönüp ona baktım. Yaslandığı duvarda omzunu iyice dikleştirmiş ve elinde tuttuğu peçete ile burnunu gelişi güzel silmişti.
O gerçekten ağlıyordu.
Ben olduğum yerde hiç hareket etmeden onu izlerken o da eliyle saçlarını geriye atarken beni fark etmişti. Garip ve anlamsız gözlerle bana bakarken ben ise kalbimin ritmini yavaşlatmaya çalışıyordum. Ama maalesefki başaramıyordum.
Gözlerini hızla benden çekip kafasını iki dizinin arasına aldı. Daha sonrada kendini küçültebildiği kadar küçültüp kollarını kırdığı dizlerine doladı. O bunları yaparken ben ise çıktığım merdiven basamaklarından geri iniyordum. Hayır gitmeyecektim. Onu böyle bırakıp gidemezdim. Sevdiğim kişiyi üzgün üzgün ortada bırakmak yerine rezil olmayı göze alabilirdim.
Yavaş ve ürkek adımlarla yanına yaklaştım. Dibine geldiğimde durup ona baktım daha sonrada yavaşça yanına oturdum. Derin bir nefes alıp kendimi cesaretlendirdikten sonra konuşmaya başladım.
"Jungkook sen iyi misin? Neden ağlıyorsun?"
Kafasını kaldırıp bana baktı bir süre. Ben de o sırada yüzünü inceledim. Burnu ağlamaktan kızarmış ve dudakları şişmişti. Gözlerinin içi ise kıpkırmızı idi. Yanaklarından akan yaşların izi vardı. Onun bu halini gördüğümde içimden bir parçanın koptuğunu hissetmiştim.
Ona sorduğum soruyu umursamayarak hiç beklemediğim birşey sormuştu bana. "Sen benim adımı nerden biliyorsun?"
Ah şimdi bitmiştim işte.
Şimdi ona ben senin herşeyini biliyorum Jungkook. Hatta kimlik numaranın ilk beş hanesini biliyorum desem şaşkınlıktan azı açık kalırdı. "Sen müdür yardımcısının çocuğusun Jungkook. Adını bilmem çok normal bişey."
Ah bişeyler kıvırabilmiştim.
Sağ elini saçına götürüp yüzünde yarım bir gülümseme ile konuştu. "Ah, evet tabi ki de adımı bilmen normal. Kusura bakma kafam karışık biraz. Ne dediğimi çok bilmiyorum."
Saçını karıştırırkenki hali o kadar tatlıydı ki anlatamam. Ben onu izlemeye dalmış olacağım ki Jungkook şaşkınlıkla bana bakmaya başladı.
"Hey, sen iyi misin? Neye bakıyorsun öyle?"
Kendime gelmek için dizimde duran elim ile kendimi iyi bir çimdikledikten sonra ona doğru döndüm. Tanrım, biraz sakin olma ne olurdu sanki? Eğer böyle devam edecem olursam kendimi kısa sürede belli edebilirdim. "Hi- hiç öylesine bakıyordum işte. Hem sen söylesene, neden ağlıyordun?"
Sorduğum soru ile kafasını hemen önüne doğru çevirmişti ve göz temasımızı kesmişti.
"Söylemek istemiyorsan anlarım Jungkook."
Kafasını bana doğru çevirip dikkatle gözlerimin içine baktı. Onun bu bakışlarından etkilensem de belli etmemeye çalışıyordum. Onun üzerimdeki etkisi gerçekten çok büyüktü. Fazla büyük ve etkiliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Yardım Eder Misin? || jjk
Fanfiction"Sevdiğim kızı elde edebilmeme yardım eder misin Yeon Seo?" ©bloodbom