Koridor koridoru açarken takip etmek o kadar zordu ki ara ara gözlerimi kapatıp gözlerimi dinlendirmem gerekiyordu. Arkamda Yoongi önümde Yoonji yürürken başka bir kapıdan daha geçtik ve sonunda açık havaya ulaştığımızı anladım.
Karanlık olan etraf aynı siyah boyalı koridorlar gibiydi. İç karartıcıydı ve buradaki her şey neredeyse hep koyu renkliydi. Ruhum sıkılmaktan çok, boğuluyordu. Aklım o kadar karışıktı ki buradan kaçma planları bile kuramıyordum.
Gerçi denesem de başarabilir miydim bilmiyordum. Hem, ne uğruna geri dönecektim? Arkamda bıraktığım benim yolumu gözleyen biri mi vardı? Ya da benim değer verdiğim biri mi vardı?
Bunlar beynimi işgal etmişken siyah jeep tipi bir arabanın arka koltuğuna bindirilmiştim. Merak ettiğim o kadar çok şey vardı ki, sorsam kesin beni arabadan atarlardı.
Madem dönemiyordum eski hayatıma, burada nasıl olacaktım? Bana 009 demişlerdi. Neydi Tanrı aşkına bu? Sanki James Bond'un çakması gibi beni meydana mı salacaklardı? Ah, ne de güzel avlanırdım. Hayatımda elime mutfak bıçağı ve bahçıvan makası dışında kesici bir alet almamıştım. Silah desen filmlerde gördüğüm kadarıylaydı.
Yoonji'nin pratikçe şarjörü takıp çıkardığını görmüştüm ve uzun süredir silah kullandığını varsayıyordum. Yoongi'nin de farkı olmadığını düşünüyordum. Ben bu koşullara ayak falan uyduramazdım. Burası sanki bir aksiyon filminin seti gibiydi.
Buraya gelirken o boğucu koridorlardan önce, büyük bir salondan geçmiştik. Kağıtlarla koşuşturanlar, atış talimi yapanlar, savunma sanatı öğrenenlerle doluydu. Burası bir karargah gibiydi ve herkes ne yapıyorsa ona aşırı odaklanmışlardı. Robot gibi, yaşlısı da genci de gayet ciddiydi.
Sürücü koltuğuna oturan Yoongi, dikiz aynasından benimle göz göze gelince öylece bakmaya başladı. Ben ise burada kalacaksam bu kadar sessiz olmadığımı veya korkak gibi görünmemin sadece şoktan olduğunu kanıtlamam lazımdı. O yüzden gözlerine o nasıl bakıyorsa dik dik baktım. Ta ki onun yanındaki kapı açılıp içeriye gülen yüzüyle Yoonji girene kadar.
Yoongi'nin belinden yine plastik kelepçelerden birini çekip uzun siyah saçlarını toplamıştı. Siyah potinlerini çıkarıp uzun bacaklarını Yoongi'nin kucağına uzatıp bacak bacak üstüne atmıştı. Yoongi sanki alışmış gibi takmadan anahtarı kontağa yerleştirmişti. Yoonji'nin bacaklarının altındaki el frenini çekerken kızı kemerini takmadığı için azarlıyordu ama kızın onu taktığı yoktu.
Birden ortamın gerginliği dağılırken Yoonji belindeki kemeri çözüp arka koltuğa, benim yanıma, silahını bıraktı. Daha sonra kontağı çevirip suratsız bir şekilde motoru çalıştırırken ona bakan Yoongi'ye aldırmayıp radyoyu karıştırmaya başladı.
Bulduğu şarkıyla kahkaha atıp ses açtığı şarkıya bağırarak eşlik etmeye başladı. Yoongi ise kaşlarını çatmış ve tepki vermeden arabayı sürüyordu. Şarkıyı tanıdığımda ben de mırıldanmaya başlamıştım ki Yoonji sesini azalttı ve kendi sesim kabak gibi ortadayken bir süre sonra fark edip hemen sesimi kestim.
Utançla kafamı kucağıma eğerken arka koltuğa kafasını uzatan kız kocaman bir gülümsemeyle konuştu. Kafamı eğince görüş açıma giren silahla gerilsem de cevap verdim.
"Neden devam etmiyorsun?"
Kafamı hızla iki yana salladıktan sonra Yoonji'nin ısrarlarına direnmiş ve şarkıya eşlik etmemiştim. Yoongi hala çatık olan kaşlarıyla çalan şarkıya eşlik eden Yoonji'yi takmayıp radyoyu kapatınca kavga etmeye başlamışlardı.
Onları dinleyemeyecek kadar kendi düşüncelerimde kaybolmuştum. Gözüm pencereden dışarıya kayarken gecenin karanlığında sadece tek tük olan elektrik direklerine bakıp ıssız bir yere doğru gittiğimizi anlamıştım. Ne bir yerleşim yeri ne de tabela vardı. Sahi, biz nereye gidiyorduk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smeraldo | yoonmin
Fanfic"Smeraldo, çiçek açacak. Ruhumda ya da toprakta, kim bilir belki de alevlerin arasında." x [taekook + namjin]