Cam kırıkları etrafa saçılırken Yoongi'nin kolundan tutup yorgun yüzüne sıçrayıp elmacık kemiklerinin üstünde ince, cam parçalarının açtığı kesikleri görmüştüm.Onu geri çekerken sanki düşüncelerinden ayrılır gibi silkelenip beline taktığı silahla bir çırpıda ceketini çıkarmış ve ikimizi sarmalayıp ceketi üstümüze örtmüştü. Kurşun seslerini duyarken sessizce bir küfür mırıldanıp Sadece ceketi bana örtüp yere çömelmemi sağlamıştı.
"Bekle burada." Hiçbir şey dememe izin vermeden kalkmış ve büyükbabanın tamir ettiği antik şeyleri üstünde bulunduran masayı yere devirmesiyle etrafa dağılan şeyler sanki yavaş bir modda görüş açıma girerken nefes nefese önüme ittiği masa ile masayı siper olarak kullanan Yoongi hemen masanın arkasına,yanıma geçmişti.
Nefes nefese sırtını devrilmiş masaya yasladıktan sonra gözlerini kapatmış ve öyle beklemeye başlamıştı. Derin derin aldığı nefesler göğsünü kabarttıktan sonra havaya karışırken onu izlemeyi kesip buradan bir çıkış yolu düşünmeye çalışmaya başladım.
Burada uzun süre kalamayacağımızı ikimiz de biliyorduk. Sırtımdaki çantanın askılarını daha sıkı kavrarken Yoongi mırıldanmıştı.
"Dört kişiler. Biri sağdan ateş ediyor, biri sadece dışarı çıkmamızı bekliyor. Çıktığımız anda bizi indirecek. Diğer ikisinden biri sol taraftaki vitrin tarafında ve büyük ihtimalle keskin nişancı. Sonuncusu tam karşımızda ve masa olmasa biz olur muyduk bilmiyorum."
Tek nefeste konuştuktan sonra ona şaşkınlıkla bakmaya başlamıştım. Bunları ne ara tespit etmişti. Terli alnına yapışan saçları çektikten sonra dilini dudağının üstünde bir tur gezdirip bana baktı.
"Frezya, hazır mısın?"
Gözlerimi büyüterek ona bakarken ne olduğunu veya neye hazırlanacağımı bilmeden masanın arkasından fırlayan çocuk ile ben de refleks olarak ayaklanmıştım.
"Eğer her yerden çevrildiysen ne yapacaksın biliyor musun?" Arkadaki raflara doğru hızlı adımlarla ilerlerken raflardaki her türlü şeyi yere dökmeye başlamıştı.
"Ya kaçarsın ya ölürsün." Bu kadar basit olması beni korkuturken duvarlardaki şeyleri yıkmaya devam ediyordu. Ben de elimdeki ceketine sinmiş korkudan ne hale geldiğimi bilmiyordum.
Birden duraksayıp bana dönmesiyle yüzündeki o gülümseme ile gözlerimi büyütmüştüm, artık bir gün yerlerinden fırlamalarından korkar hale gelmiştim. Elinde tuttuğu rafta son kalan bibloyu sertçe kavrayıp kendine çekerken kıkırtısı o kadar sesin arasından kulaklarıma sızdı.
Tehlikeliydi, gülüşü.
Bibloyu yerinden oynatmasıyla hareketlenip ikiye katlanıp dışa doğru açılan rafların ardından görünen karanlık basamaklarla öylece olduğum yerde dikilmeye devam etmiştim.
Bu ne sikimdi?
Kolumdan beni tutup hızla içeriye çeken Yoongi ile serin hava yüzüme çarpmıştı. Beni kendime getirense rafların yeniden üstümüze kapanmasıyla bizi öylece karanlıkta bırakmasıyla olmuştu.
"Jimin, iyi misin?" Boğazımı temizledikten sonra ona olumlu cevap vermiştim. O ise beni tutup arkama döndermiş ve sırtımdaki çantayı karıştırmaya başlamıştı bir süre muhtemelen aradığı feneri bulamayınca başında olduğumuz basamakların aşağılarından bir kahkaha sesi yükselmişti.
Korkarak gerilediğimde Yoongi'nin ellerini omzumda hissetmiştim. Omzumdan sıkıca tutarken yutkunuşunu duymuştum. Sonra ise enseme çarpan keskin nefesini.
"Şimdi ne duyarsan duymamış gibi yapacaksın tamam mı? Sakin ol." Çok kolaydı ya sanki, sakin olmak. Çantamdan bulduğu el feneri ile etrafı aydınlatmasıyla ağzımdan bir çığlık kopmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smeraldo | yoonmin
Fanfic"Smeraldo, çiçek açacak. Ruhumda ya da toprakta, kim bilir belki de alevlerin arasında." x [taekook + namjin]