Taehyung iki gündür Seokjin'e ulaşmaya çalışıyor fakat ne kadar ararsa arasın, ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü ulaşamıyor, nereye giderse gitsin onu bulamıyordu. O kadar özlemişti ki onu, o kadar merak ediyordu ki asla uyuyamıyordu. Hastane ve ev arası gidip geliyor, ruhu çekilmiş bir beden gibi ortalıkta dolaşıyordu. Seokjin'siz hayat, nefes alamadığı bir yaşama dönüşmüştü onun için. Yaşıyordu fakat bir anlamı yoktu, nefes alıyordu fakat aldığı nefes ona yetmiyor gibi kalbini ağrıtıyordu.
Seokjin'in kokusunun sindiği yastığa her yattığında ağlamasını durduramadığından, iki gündür yatağına yatamamıştı. Koltukta öylece yatıyor, tüm uykusunu hiçe sayarak tavanı izliyordu.
Günlerdir düşündüğü tek şey, onu ne kadar kırdığıydı. Seokjin'in bu konuda hassas olduğunu biliyordu, sevdiklerini kaybetmek onun için bir hayli zordu. Seokjin'e hak veriyordu, ona haber vermemesi ve merak içinde bırakması kesinlikle hiç mantıklı değildi. Bu konuyu her düşündüğünde, kendine olan kızgınlığı daha çok büyüyordu. Sıkıntıyla nefes verdi ve gözlerinin acımasına daha fazla dayanamayarak kapattı gözlerini.
Kapının zil sesi tüm odayı doldururken, Taehyung yavaşça ayağa kalktı ve kapıyı açmaya yöneldi. Uykusuzluğu öylesine zorluyordu ki Taehyung'u, kapıyı açmaya giderken bile sendeliyordu.
Kapıyı açtığında, karşısındaki gördüğü gözlerle şaşkınlığına engel olamadı. Seokjin kirlenmiş kıyafetleri, şişmiş gözleri, kızarmış burnu ve birbirine karışmış saçlarıyla tam karşısında duruyordu. Tüm her şeye rağmen, yine de bu kadar güzel görünmesine şaşırdı Taehyung.
Gözlerini birbirlerinden ayıramadılar bir süre, tüm özlemlerini böylece yok etmeye çalışıyorlardı. Ama tenleri birbirlerine değmezken, dudakları birbirlerine öpücükler konduramazken özlemlerinin yok olmayacağı apaçık ortadaydı.
Gözleri Seokjin'i süzerken, bir anda korkuyla büyüdü. Seokjin'in elleri kan içinde, kuruduğu için rengi de bir hayli cansızdı. Taehyung büyüyen gözleriyle öne atılmış, endişeyle ona yönelmişti.
"Bu ne, ne oldu?"
Taehyung gözlerini ayıramadan baktığı elleri yavaşça tuttu ve ne olduğunu anlamaya çalıştı.
Seokjin tek kelime dahi etmedi, sorusu havada kalan Taehyung, ellerinden tuttuğu sevdiğini içeriye aldı. Hızlıca yürüdü, kalbi hala büyük bir endişe içindeydi. Şu an aralarında olan hiçbir sorun umrunda değildi, umrunda olan tek şey öpücüklerini kondurduğu bu elin kanlar içindeki haliydi.
Banyoya vardıklarında, elleri hiç istemese de bıraktı sevdiğinin ellerini. Daha önce hazırladığı acil durum çantasını aldı eline, içinden çıkardıklarıyla başladı kanları temizlemeye.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi sinirle, parmakları bile yara içindeydi. "Elin paramparça."
Cevap gelmedi, Seokjin'in bu soruya bir cevabı yoktu. Sahiden o ne yapmıştı? Bunu tam olarak kendisi de anlamamıştı. Sadece fazla canı yanmıştı, onu kaybedeceği düşüncesi tüm sinirini altüst yapmıştı.
Taehyung gelmeyen cevabın üzerine daha sert bir ses tonuyla konuştu.
"Sen... Sen aptalsın."
Yaralar dolu, kurumuş kanlarla kaplı bu elin sahibi sevdiğiydi. Halbuki onun ellerini tutmayı, onları öpmeyi ne çok severdi. Şimdi ne diye o eli kandan temizlemeye çalışıyordu? Bu canını yaktı Taehyung'un, sadece onun canının acıdığını bilmek bile yüreğini büyük bir alevin içine atıyordu. Seokjin bunu bilmiyordu belli ki, eğer bilseydi kendine küçücük bir zarar bile vermezdi. Çünkü Taehyung'un canının yanmasını asla istemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moondust | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Gözyaşlarını kuruttuğu mektubu bıraktı ardında. İçine sığmayan sevgisini dökmek istedi satırlara. Yetmedi, yazmak istedi sayfalarca. Ne kağıt yeterdi sevgisini anlatmaya, ne de ömrü. Ona olan sevgisini ay tozlarına gömdü.