Seokjin kapıya tıklattı ve gir sesiyle içeriye girdi. Gözleri müdürün karşısındaki koltuklardan birinde oturan Hyun-Jae'yi görünce biraz garipsedi. Ne diye onu da çağırmıştı ki?
"Beni çağırmışsınız." dedi Seokjin ilerleyerek.
Müdür Jung otur dercesine eliyle işaret etti koltuğu. Seokjin oturduğunda, odada soğuk bir hava hakimdi. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi ya da Seokjin kendini tamamen kötü bir şey olacağına odakladığı için öyle hissediyordu.
"Biliyorsunuz." dedi Müdür Jung, derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. "Biliyorsunuz ki, markamız şu anda hızla büyümekte ve yeni kreasyonumuz için bir hayli umutluyuz. Rakiplerimizi elemek ve ilk sıraya geçebilmek tüm misyonumuz. Bu yüzden, sizden bir şey isteyeceğim."
Seokjin anlamayan gözlerle baktı karşısındaki adama. Her zaman güler yüzüyle umut veren bu adam, şimdi bir hayli soğuk duruyordu.
"Buyrun tabi ki, elimizden geleni yapmak isteriz." dedi Hyun-Jae. Seokjin de onaylarcasına baş salladı.
"Yeni kreasyonumuzun büyük bir reklamını yapmak istiyoruz, o yüzden biliyorsunuz ki hiç tanınmamış yüzlerle bu çekimi gerçekleştirdik. Beklentileri daha da yükseltmek için sizden bir oyun oynamanızı istiyorum." diyerek gülümsedi ama bu apaçık sahte bir gülümsemeydi.
"Ne gibi bir oyun?" dedi Seokjin tek kaşını kaldırarak.
"Bir çeşit sevgililik oyunu."
"Ne?" dedi Seokjin, sesi bir hayli sert çıkmıştı. "Ben böyle bir şeyi yapmam!"
Seokjin için burada, bu odada onlarla konuşuyor olmak bile zordu. Seokjin iyileşmiş değildi, sadece kendini atak geçirmemek için zorluyordu. Şimdi biri ona yapması gereken şeyi mi söylüyordu? Kalbinde yer edinmeyen birini seviyor rolü yapması gerektiğini mi söylüyordu? Bunu asla yapmazdı, yapamazdı. Sevmediği birine seni seviyorum diyemezdi.
Müdür Jung gülerek kafasını önüne eğdi ve aynı gülümsemeyle yeniden Seokjin'e getirdi gözlerini.
"Sana bir teklifte bulunmadım Seokjin," diyerek hafifçe öksürdü, "Bunu yapmak zorundasın."
Seokjin derin bir nefes verdi. Fazlasıyla sinirlenmişti, böyle bir oyunun parçası haline gelmek istemiyordu. Korktuğu kişi olmak iatemiyordu. Seokjin kendi kişiliğinden çıkmak istemiyordu, küçük bir dünyası olsa da, orada kalmaya devam etmek istiyordu. Şimdi onu reddedebilir, işten ayrılmayı göze alarak onunla kavga edebilirdi. Fakat babannesi için bu işte kalmalıydı, hem büyük miktarda avans almıştı, hem de bir yıllık sözleşme imzalamıştı. Bu işe mecburdu ve tabi ki işinin onu zorunlu tuttuğu işleri yapmaya da.
"Benim için sıkıntı olmaz." dedi Hyun-Jae, bacak bacak üstüne atıp, oturduğu koltukta iyice yayıldı. Hiç sinirlenmiş görünmüyor, aksine gayet memnun duruyordu bu tekliften. "Oyunculuk için güzel bir adım olabilir."
Seokjin bakışlarını sinirle ellerine indirdi, tam anlamıyla şimdi avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. Kalbi öfkeyle atıyor, nefesini dizginlemekte zorlanıyordu. Seokjin durdu, ellerini sıktı ve öylece durdu. Eğer buna mecbursa elinden başka hiçbir şey gelmezdi.
"Şirketimiz iki gün sonra bir parti düzenleyecek." dedi Müdür Jung, Seokjin'in bakışlarını üzerine çekmek adına hafifçe öksürdü. "O gün ilişkinizi onaylayacağız. Şimdilik sadece internette dedikodu yayacağız."
Seokjin sert bakışlarını Müdür Jung'un bakışlarına getirdi, hiç kimsenin karşılıksız bir iyilik yapmayacağını iyi biliyordu. Avans aldığı zaman istediğinden daha büyük bir para almasının nedeni de, büyük ihtimalle bu oyunu önceden planlamış olmasıydı. Başını iki yana salladı ve sinirle oturduğu koltuktan kalktı. Hiçbir şey söylemedi, halbuki şimdi karşı çıkmak çok isterdi. Kapıya doğru yavaş adımlarla ilerledi, kapıyı açarken tek bir cümle mırıldandı. O cümleyle birlikte canının yanmasını umursamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moondust | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Gözyaşlarını kuruttuğu mektubu bıraktı ardında. İçine sığmayan sevgisini dökmek istedi satırlara. Yetmedi, yazmak istedi sayfalarca. Ne kağıt yeterdi sevgisini anlatmaya, ne de ömrü. Ona olan sevgisini ay tozlarına gömdü.