---------------------------------------------
Tan'ın iniltileri kulağımı tırmalarken içim gıcıklanıyordu. Ağlamamak veya bağırmamak için dudaklarımı birbirine kenetlemiştim. Olduğum yerde dikilmiş Tan'ı izliyordum, hareket etme yetimi kaybetmiş gibiydim. Arkadaşımı yaralamıştım, kasten. Omzundan yere doğru akan kandan gözlerimi alamıyordum.
Ben onu yaraladığım için bu kadar kötü hissederken o iki insanı nasıl öldürmüştü? Nasıl yapabilmişti? Tan gerçekten de POST için mi çalışıyordu? Eğer öyleyse neden beni öldürmek yerine kurtarıyordu?
"Git hadi!" diye bağırdı iniltileri arasında. Silahı elimden bırakmadan ona arkamı döndüm ve aceleyle koşmaya başladım. Olan olmuştu, en azından fedakarlığını hiçe saymamalıydım. Kaçıp ailemi kurtarmalıydım.
Çelik duvardan yansıyan kırmızı ledler gözümü alıyordu, yine de odaklanmaya çalıştım ve devam ettim.
Koridoru yarılamıştım fakat içim hiç rahat değildi, Tan'ı orada öylece bırakamazdım. Beni öldürmesini isteyen kişi ona inanmayabilirdi, inanmazsa da... Başına neyin geleceği belliydi. Onu öldürürlerdi. Benim yüzümden ölürdü.
Kendi hayatım için onunkini riske atamazdım. Zaten an itibariyle ona bir can borcum yok muydu?
Olduğum yerde dikilmeye başladım. Bir karar vermeliydim.
Fazla düşünmedim.
Onu burada bırakmayacaktım.
O benim arkadaşımdı.
Aksi yöne döndüm ve Tan'a doğru koşmaya başladım. Yüzündeki ağlamaklı ifade silinip yerini şaşkınlığa bırakmıştı. "Ne yapıyorsun Alya? Kaçsana!" dedi eliyle sağ omzuna bastırırken. Sol kolunu enseme attım. "Birlikte gideceğiz buradan. Seni bırakmıyorum." dedim titrek sesimle. "Hayır Alya, şu halimle zaten seni yavaşlatırım. Git!" dedi. Benden kurtulmaya çalıştı ama canı acıdığı için eski gücü yoktu, galip gelmiştim.
Ağırlığı üzerime çökerken nefes nefese kalmıştım. Terliyordum ve aynı zamanda da üşüyordum. Vücudumun ayakta kalmak için verdiği mücadele iliklerime kadar hissediliyordu.
Dediği gibi beni yavaşlatmıştı ama öleceksek de birlikte ölecektik.
Keşke bunu, Tan'ı vurmadan önce düşünseydim.
Yavaş da olsak ara vermeden ilerliyorduk. Koridorun yarısına gelmiştik ki ledler yanıp sönmeye başlamış, Dokunulmaz'a çıktığım gece duyulan acı siren sesi etrafta yankılanmaya başlamıştı. Kameraların aktifliği üzerinde kafa yormaya gerek yoktu, Tan'la yaptığımız şey tüm rütbeliler tarafından izleniyor olmalıydı.
"Biraz daha hızlanabilir misin?" dedim sesimin duyulması için bağırırken. Belli belirsiz kafa salladıktan sonra elinden geldiğince hızlanmaya çalıştı, çabaladığını hissedebiliyordum.
Koridorun sonuna geldiğimizde sol duvardaki açıklığı yoklamak için Tan'ı duvara yasladım. "Nerede?" diye bağırdım ama o kadar halsizdi ki dedikleri ağzının içinde dönüyordu, siren sesi de eklenince Tan'ı duymak imkansızlaşmıştı. İş yine bana kalmıştı.
Çömelip duvarı yoklamaya başladım. Boşluğu hissetmek için çelikten yapılmış duvara elimle vuruyor, bir yandan da kulağımı dayayıp dinlemeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İŞGAL/TAMAMLANDI
Bilim Kurgu2042 yılında başlayan kuraklık nedeniyle insanların birbirlerini öldürmeye başladığı ve devletlerin yok olma kaygısıyla çıldırdığı bir dünya oluşmuştur. Ülke sınırlarından çıkan devletler yeni sömürgeler edinmek için adeta yarışa girmiştir. Sömürge...