"Duke'u sana mı bıraktı?"
Michael bir yandan oyun konsolunun canını çıkartmak istercesine tuşlarına basıp FIFA oynamaya çalışırken diğer yandan da benimle konuşuyordu. Sanki bunu görebilecekmiş gibi başımı sallarken, faturalarımın tutarını okuyabilmek için telefonu kulağımla omzum arasında sıkıştırdım.
"Evet, prenses Emma'nın alerjisi çıkmış," gözlerimi devirdim. "Ne büyük yalan ama!"
Michael kıkırdadı. Telefonun karşısında kendi kendine sevinç nidaları atmaya başladığında, gol atmayı başardığını anlamıştım. Faturalarımı buzdolabımın üstüne yapıştırdığım magnetlerle tuttururken Duke ayağımın altında dolaşıyordu. Dilini ayak bileğime dokundurup oyun oynamak istercesine ayaklarımın dibine getirdiği ufak peluş kurbağayı yerden aldım.
"Senin gibi olmaya çalışıyor. Alerjini önlemek için Calum'la verdiğin savaşı kıskanıyor."
"Öyleyse bu çok büyük bir hata, çünkü benim gerçekten çilekli süte alerjim var. Ama Emma'nın birden çok kez Duke'a dokunduğunu ve kabarmadığını gördüm."
"Sadece erkek arkadaşının ilgisini istiyor June, ki her ne kadar sinir bozucu bir kız olsa da onun açısından baktığımızda haksız sayılmaz."
"Ne?" dedim neredeyse çemkirir gibi. Duke'un oyuncağını oturma odasının en köşesine fırlattığımda Duke oldukça tembel adımlarla oyuncağının uğradığı köşeyi takip etti. Aniden cırlamam yüzünden korkmuş olmalıydı ki ara sıra arkasını dönüp bana ürkek bakışlar gönderiyordu.
"Michael bana onu savunamazsın."
"Savunmadım, ben senin tarafındayım— ah, aman tanrım. Bir kız kavgasında taraf tuttuğuma inanamıyorum."
Luke'un arkadan elbette benim tarafımı tutacaklarını söylediğini duyduğumda içimdeki o zafer davulları çalmaya başlamıştı fakat aklım hâlâ Michael'ın söylediklerinde takılı kaldığı için buna tam olarak odaklandığım söylenemezdi. Duke, alt ve üst dişlerinin arasında sıkıştırdığı zavallı kurbağayı bana geri getirdiğinde ağzından alıp bu kez mutfağıma doğru fırlattım. Geceliğimin eteğini düzeltirken Michael ile konuşmaya yeniden döndüm.
"Emma benim Calum'un hayatında olacağımı kabullenmek zorunda. Çünkü bizim de istediğimiz bu."
"Evet, bunu kabullenmeli, ben de aksini söylemedim ki zaten," dedi Michael. "Üstelik bizim Calum ve senin hakkındaki düşüncelerimizi biliyorsun. Başından beri sen Ashton'la, o da Emma ile olmamalıydınız. Bir arkadaştan çok daha fazlası olarak birlikte vakit geçiriyorsunuz. Emma'nın kıskanması onun bakış açısıyla çok doğal kalıyor."
Kanepenin kolumuzu koyduğumuz tarafına otururken sıkıntıyla bir iç çektim. Michael her zaman böyle konularda mantıklı düşünen taraf olmak zorunda mıydı çok merak ediyordum. Üstelik kendisinin mantıklı olduğu yetmezmiş gibi, beni de o baktığı mantık çerçevesinden bakmaya bir şekilde zorluyordu. Bundan gerçekten çok nefret ediyordum. Emma'ya karşı iyi bir insan olmak istemiyordum, ne kadar bencil gözüktüğüm de umrumda değildi açıkçası. Merhametimi ya da empati kurma yetimi hak edebilecek en son insan belki de oydu.
Bir insana karşı böyle şeyler hissediyor olmak muhtemelen beni çok gaddar bir insan yapıyordu. Ama söz konusu Calum olduğunda kendimi durdurmam gerçekten çok zordu. İstemiyordum, gerçekten Emma hayatımızda olsun falan istemiyordum. Calum, Michael, Luke ve her şeye rağmen Ashton'ın arkadaşım olduğu zamanlarda çok mutluydum.
"Onu anlamıyorum Michael," dedim. Bu sırada Duke ufak adımlarla kucağıma çıkıp oturmuştu. Tüylerini okşarken diğer yandan telefonla konuşmaya devam ediyordum. "Bilmiyorum... belki de kafamı karıştırmanıza izin vermemem gerekirdi. Düşündüğümüz gibi bir şey olsaydı Emma ile olan ilişkisine devam etmezdi değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves || hood
FanfictionSeneca der ki: Sarhoşluk kusur yaratmaz, zaten var olan kusurları ortaya çıkarır.