"Çirkindin."
Calum fotoğraf albümünü suratıma geçirmek istercesine bana saldırdığında elimin tersiyle onu itekledim. Canımı acıtmayacağını biliyordum. Sadece ufacık bir gözdağı vermeye çalışıyordu. Ortaokuldaki halinden bahsedince ve onun ne kadar çirkin olduğunu söyleyince bunu ısrarla kabul etmek istemiyordu. Ben de sadece onunla uğraş olsun diye bunu yapıyordum. Bazen yaptığım muzipliklere bir tepki vermez, sadece gülüp geçerdi. Bu kez de gülüyordu ama daha çok konuşmaya devam edersen seni öldüreceğim adlı bakışlarıyla bunu yapıyordu.
"Bana aşıktın."
"Hiç de bile, sana aşık olmam için önce o koca burnunu bir kenara almamız gerek."
Kocaman bir kahkaha attığında gülümsedim. Bahsettiğim kusurları aslında Calum'da en sevdiğim şeylerden birisiydi. Onu diğer herkesten daha farklı kıldığını düşündüğüm şeyler. Ve biz her şeye rağmen babalarımızın üniversiteden kalma arkadaşlar olmalarının avantajını kullanarak bu zamana kadar ayakta kalmıştık.
Aynı okul, aynı sıra, aynı öğretmen, bazen aynı kıyafetler. Ben Calum'un kıyafetlerini giyerken bir sorun değildi ama ona asla eğlencesine bile olsa çiçekli eteklerimden ya da üzeri pullu payetli tişörtlerimden giydiremiyordum. Çocukken ona bale yaparken giydiğim tütülü eteği giydirmeye çalıştığımda elinde bir futbol topuyla bahçede beni saatlerce kovaladığını hatırlıyordum.
En sonunda annemin çiçeklerini mahvettiğimiz için ikimiz de ceza almıştık.
Fotoğraf albümünün kapağını kapattığımda, epey kalın bir yapıya sahip olduğu için duvarlarda tok bir ses yankılandı. Albümü yatağımın ucuna doğru iterken sırtüstü uzandım. Ellerimi karnımın üzerine birleştirip odamın tavanını seyretmeye başladım. Calum ise dirseğini kırıp yatağa yaslarken, yan dönüp avucunu yanağına bastırdı.
"Sen de bazen özlemiyor musun?"
"Neyi?"
"Bizi," dedi ilk önce. Sonra yanlış bir şey söylemiş gibi anında düzeltti. "Yani çocukluğumuzu. Her şeyin daha güzel olduğu zamanları, ne bileyim. Sen Ashton'la ben de Emma ile bir ilişkiye başlamadan önceki zamanlar işte."
Söylediklerini düşünürken benim gözlerim tavanı dikizlemeye devam ediyordu. Calum'un ben düşünürken beni izlemeyi sevdiğini bildiğim için gözlerinin içine bakarak bunu mahvetmek istemedim. Zaten gözlerine bakmadan düşünebilmek daha kolaydı. Odaklandığım yer boş olmalıydı. Boş masa, boş duvar, boş tabak ve boş olabilecek herhangi bir şey. Diğerleri gözlerimi yoruyordu ve hemen dikkatim dağılıyordu.
Ama yapamadım. Başımı çevirip ona bakarken "Emma ile mutlu olduğunuzu sanıyordum," dedim usulca. "Bilirsin. O iyi kız, sen kötü çocuksun. Genelde böyle olur. Evrenin dengesini sağlayabilmek için mükemmel bir uyum bence."
"Sikeyim evreni," derken homurdandı.
"Emma'nın benden nefret ettiğini biliyorum."
Bir anda dona kaldı. Çok başka bir şey söylemek üzereyken benden bunu duymayı beklemiyormuş gibi bir şaşkınlık ifadesi vardı gözlerinde. Anlayabiliyordum. Onları geçen hafta birlikte katıldığımız partideyken duymuştum. Üst kattaki odalardan birine muhtemelen sevişmek için gitmişlerdi. Ben de telefonunu bende unuttuğu için Calum'a götürmek istemiştim.
Böldüğümden dolayı Emma bana ters ters bakmıştı. Odadan çıktığımda ister istemez benim hakkımdaki ileri geri konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. Başlarda üzülmüştüm çünkü Emma ile aramda hiçbir takışma yaşanmamıştı. Calum'un kız arkadaşı olduğu için ona her zaman ılımlı yaklaşmayı denemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves || hood
FanficSeneca der ki: Sarhoşluk kusur yaratmaz, zaten var olan kusurları ortaya çıkarır.