Merhaba.
Bu hikayeyi ilk kez yazma fikri aklıma geldiğinde böyle duygusal, bana göre ağır olan, yazarken her bir kelimesiyle beni zorlayabilecek türden bir şey olabileceğini aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
Çok farklı bir hikaye olmadı. Hikayemin gözünüzdeki yeri nedir ne değildir hiçbir fikrim yok. En yakın arkadaşıma June'dan bahsettiğim zaman bana gülümsemişti. Ben de dalga geçiyor falan sanmıştım hatta biraz bozulup niye güldün demiştim. Gülümserken bana 'Bu sensin ve insanların seni bilmeye hakları var' demişti. Onun da kendi içinde sakladığı bir karakter var, bende yıllardır bu karakterin June olduğu gibi.
Ve arkadaşımın odasındaki lambanın abajurunun iç kısmında ne istiyorsan onu yap yazılı. Bu hikayede bana en çok ilham veren sözlerden birisi de o olmuştu.
Bu yüzden ilk teşekkürüm, en yakın arkadaşım, sırdaşım, hayatımın en yalnız dönemlerimdeyken elimi tutmuş, beni kendi aklımın şeytanlarıyla barıştırmayı öğretmiş ve en önemli sırlarımı sadece tek bir hayali karakterde topladığım June'u size açmam konusunda cesaret veren Ginnius'a.
Diğer ve en az Ginnius kadar büyük olan teşekkürüm, Ceren'e. Bu hikayeyi ona adamıştım en başta. O bana The Way'i ithaf ettiğinde onun çıkarttığı güzel işlerin ucundan bile çıkartamayacağımı düşünüyordum ki hala da öyle düşünüyorum. Ceren burada benim en sevdiğim insanlardan birisi, manit falan diye dolaşıyoruz şakası bir yana ama gerçekten de öyle. Ve ne yazarsam yazayım, hiçbiri sana layık olabilecek kadar güzel olmuyor. Ama yine de bana verilebilecek en güzel, tatlış bir arkadaşlıklardan birini verdiğin için teşekkür ederim.
Diğer teşekkürüm, size. Bu hikayeyi yazdığım ilk dakikadan beri çok fazla destek ve güzel mesajlar aldım. Gerek panoma, gerekse gelen kutuma. Bunların hepsi de beni çok mutlu ediyordu. Gitmeyeceğini düşündüğüm her seferinde açıp yazdıklarınızı, yorumlarınızı okumak bendeki tamamlama gücünü açığa çıkarttı. Yoksa biliyorsunuz çoğu hikayem finali görmeden taslağa düşüyor. Bu yüzden... destekleriniz için size de teşekkür ederim.
Diğer teşekkürüm. 5 Seconds Of Summer'ı tanıdığım günden bu yana her birini özel ve ayrı olarak seviyorum ve Calum Hood'u çok sevmeme rağmen, ona June'a ettiğim kadar teşekkür edemem. Sadece bu hikayede onun hakkında şunu söyleyebilirim; görebileceğim en güzel adamdı. Bu zamana kadar yazdığım en güzel adamdı. Bu zamana kadar bir kadını, bir kızı bütün ruhu ve kalbiyle sevmiş tek adamdı benim için. Bir de Hey There Delilah söylediği aklıma geliyor şuraya oturup ağlayacağım,,,
En son teşekkürüm. June Camila Harington. Sen artık benim küçük sırrım değilsin, ben de artık o eski, iyi insan olamıyorum. Ama bir zamanlar iyi olma isteğimi bana sağlayan tek kişi sendin. Yalnız olduğumda kalbime dokunduğunu hissettiğim tek insan sendin. Hiçbir Harry Potter filmimi ve kitabımı yalnız okuyup, izlemedim. Babamla parka gittiğimde ben hep seninle oynadım. Sonbahara aynı senin gibi baktım. Hey There Delilah'ı senin için özel olan bir çocukla dinlediğin gibi ben de öyle dinledim. Tek fark, sen doğduğun günden beri sevdiğin çocuklasın. Ve ben ondan hep uzaktım. Ama birimize hayatın adil davranması gerekiyordu ve ben sana asla kıyamam. Sen çok güçlü, çok fedakâr, çok güzel, çok kusurlu ve çok gerçek bir kadınsın. Bazen benim asla olamayacağım kadar dik başlısın. Bazense benim olamayacağım kadar masum. Ama sende de, bende de birbirimize ait birer parça var. Biz doğarken birbirimize saklamışlar.
Her doğum günümde bana senden bir parça daha veriyorsun, ben de sana benden. Seni çok seviyorum. Artık sadece aklımın ve kalbimin sınırlarınca değil, satırlarca dolaşıyorsun. Hiçbir satır seni anlatmaya yetmez. Ben de bir daha böyle bir şeyi asla yazamam. Burada yazdığım bir sürü kız/kadın karakterim oldu. Hepsini de birbirinden çok sevdim. Hepsi kendince bir karakterdi, bazısı prenses, bazısı fazla küfürbaz, bazısı kimi zaman çok aptal, bazısı çok sevgi dolu, bazısı da senin gibi güçlüydü. Benim bu hayatta yapmak istediğim çok şey var. Olmak istediğim bir kişi var. Gezmek, görmek istediğim yerler; okumak istediğim kitaplar, izlemek istediğim bir sürü şey var.
Ama burası gerçek dünya.
Burası güzel bir yer değil. Evet, kimi zaman gerçekten bu hayata sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Fakat bazen de öyle bir şey oluyor ki, dört duvar arasında kapana kısılmışım hissiyle boğuşuyorum. Uyanıkken kabus görüyorum. Bazen ne kadar iyi olursam olayım hep bir haksızlık var. Hep bir anlayışsızlık.
Sen ise aklımın içindeydin, kalbimdeydin. Ben belki yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamayacağım ama biliyorum ki sen yapacaksın. Çünkü senin içinde kocaman bir galaksi var, onu keşfetmen ve yolculuğuna devam etmen gerek. Zor ama, günü geldiğinde affetmen gerekenler olacak. Hayatında en dipleri görmene neden olan insanları bile cezalandırmak için bir gün affetmeyi çok daha iyi öğreneceksin. Bir sürü tiyatro oyunu göreceksin. Harry Potter'ı baştan sona izleyip, okuyacak daha çok vaktin var. O adamı zaman geçtikçe daha da çok seveceksin, seninle can bulmaya muktedir birine sahip olacaksın. Biliyorum... dünyanın en güzel annesi sen olacaksın. Onunla birlikte sonbahar yaprakları toplayıp, odasının duvarlarını süsleyeceksin. Böylece o sonbahar, hep sizinle kalacak.
Sınırların da olacak, parmaklıkların da. Ama oradan sıyrılmanın bir yolunu mutlaka bulacaksın. Biliyorum.
Zaten sen de, sınırların durdurabileceği bir kadın değilsin.
21 Temmuz 2018'den, 14 Ekim 2018'e kadar benimle birlikte olan, desteklerini gerek yorumlarda gerek oylarda ve gerekse mesajlarda hiç esirgemeyen herkese çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Sizi seviyorum.
Hoşça kalın...
Ya da benimle kalın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves || hood
FanfictionSeneca der ki: Sarhoşluk kusur yaratmaz, zaten var olan kusurları ortaya çıkarır.