Bölüm 28

2.4K 211 115
                                    

onun iki dudağının arasında

başladı ve bitti

benim her devrimim

O gece ne kadar derin bir şekilde uyku uyuduğuma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Kaburgalarımdaki tüm sızlamalara rağmen Calum'un kollarında, yatağımızda ona sarılarak uyudum. Ve nasıl uyuduysam, öyle de açtım gözlerimi doğmakta olan güne. İkimiz de gece boyunca bir milim de olsa kıpırdamamıştık. O bana sarılmıştı ve ben de ona. Bedenlerimiz yatağın ortasındaydı, hem sağ hem de sol köşeden yeterli boşluklar vardı. Belki hareket ederiz, belki beni kollarının arasına sarmaktan bir süre sonra kasları uyuşur diye bu alanı ona tanımıştım.

Yapmamıştı. Gözlerimi kapatmadan önce beni nasıl sardıysa, aynen o şekilde uyanmıştım. Her yerinin tutulacağını biliyordum. Bile bile bunu yapmış olması her seferinde onun gibi birini severek ne kadar doğru bir şey yaptığımı gösteriyordu bana. Aşık olmanın başımıza gelebilecek hatalardan bir tanesi olduğunu düşünmeme rağmen, bunun en güzel ve biraz saçma olsa da yapılabilecek en doğru hatalardan bir tanesi olduğu konusunda kendi iç çatışmalarımla bile bir hemfikirlik noktasına varabiliyordum.

Calum Hood.

Dünyaya aynı günde gözlerimi açtığımı adam, sen tanıdığım en güzel adamsın. Benim özgürlüğüm, benim zihnim, benim kalbim, benim ellerim, benim ruhum... bunların hepsinin bağlana bağlana çıktığı tek bir nokta var: Calum.

Mükemmel bir adam mıydı, bilmiyorum. Kusurları olduğundan emindim. Ama birini gerçekten çok sevdiğinizde gözünüze o kusurların hiçbir zaman çarpmadığına ya da aşık olduğunuz insandaki sevdiğiniz şeylerin toplumun 'kusur' olarak adlandırdığı birkaç nokta olduğundan emindim.

Onu seviyordum. Belki de bu dünyada hiç kimseye veremeyeceğim kadar çok büyük bir sevgiyi sadece ona veriyordum ve bu konuda hiç olmadığım kadar bencildim. Zaten Ashton'la aramızdaki bağın kopmasının en büyük nedenlerinden bir tanesi Calum'u sevmek için bencilleşmemdi.

Ben kusurlarla dolu bir kadındım. Mükemmel değildim, mükemmel olmak istemekten hep korkmuştum çünkü bunun doğrultusunda zihnimize; kalbimizdeki duyguları besleyen mekanizmanın bozulup çürümesine neden olacak bir hırsın yerleştiğine inanırdım. Bu, bizi biz olmaktan en kısa zamanda uzaklaştıracaktı. Etrafa zarar vermeye başlayacaktık. Belki de sevdiğimiz insanlara. Belki de ailemize.

Belki de en çok... kendimize.

Ashton tam olarak benim zihnimin içindeki bu kötü hırs kalıbının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Onunla başlamaya çalıştığımız, denemelere oynadığımız bu ilişkide sadece biz değil; bir zamanlar sahip olduğumuz en güzel dostluğumuz da zarar görmüştü. Kötü biri olmadığını biliyordum. Tabii bu hala ona kızgın olmadığım anlamına gelmiyordu. Ama sonuçta bu, her şeye rağmen bazı gerçekleri inkar edebilecek hakkın bana tanınmış olduğu anlamına da gelmiyordu.

Yaptığı çok iğrenç bir şeydi. Lanet olsun... berbat bir şeydi. Bir daha asla yürüyemeyebilirdim. Hayalini kurduğum hiçbir şeyi gerçekleştiremeyebilirdim. Bu ihtimal hatırıma düştükçe sıkıntıdan bayılacak gibi oluyordum.

Fakat benim arkadaşım, Calum'dan başkasını sevemeyeceğimi anladığı andan itibaren onu kendi gözünde mükemmelmiş gibi zannetmeye ve kendi içerisinde ona zarar verecek bir hırs yapmaya başlamıştı. Bu, ilk başlarda bizi yıkmaz zannediyordum. Eğer konuşmayı ve gerçekten birbirimizi anlamayı başarabilecek kadar sağduyulu davranırsak bunu başarabiliriz diye ummuştum. Nitekim bu bir süre boyunca o şekilde gitti. Ama sonra birinci albüm bitti ve... Michael ile Luke'un ilişkisi başladı.

Autumn Leaves || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin