Yatağın üstündeki son hırkayı da düzgünce katlayıp valize yerleştirdim. Eylül ayına henüz girmemize rağmen annem neredeyse mont giymem için ısrar edecekti. Otobüste gece klimalar açılıyormuş üşürmüşüm, hem İstanbul da buradan serin olurmuş gider girmez hasta olmamalıymışım.. Ya Adana ile İstanbul farklı ülkelerin şehirleri ya da annem evham katsayısını beş misline çıkardı. Büyük ihtimalle ikinci seçenek..
Etrafa bakınıp unuttuğum bir şey kalmadığına emin olunca da fermuarı kapattım.Bu bavul hazırlama mantığını bir türlü anlayamıyordum, zaten arabanın sarsıntısından kendi kimliğini kaybedecek kıyafetlerin tüm yolculuk boyunca bozulmadan katladığımız gibi kalması imkansızdı. O zaman bizim onları katlamamıza gerek yoktu ki, öylece koysak yeterdi.
Sırf acımı unutmak için bu ve bunun gibi onca gereksiz ayrıntıyı kafamda tartıp kendimce kolaylıklar üretiyordum. İşin aslı sorun bile değillerdi, hatta üzerine düşünülemeyecek kadar gereksiz ayrıntılardı bunlar ama dikkatimi dağıtmam gerekiyordu. Yaklaşık on iki yıldır çıkmadığım evimden az sonra çıkacak olma durumumu unutmam gerekiyordu..
Yapacağım tüm işleri yaptığımı anlayınca ve ortada kafayı takacak bir ayrıntı bulamayınca sıkıntıyla yatağa oturdum. Benim tüm acıma, mutluluğuma, keyfime ve kederime ortak olmuş küçük odamda gezdirdim gözümü. Hiç bakmadığım kadar dikkatle bakıyor, her bir ayrıntısını kafama kazımaya çalışıyordum. Saat odanın hangi tarafında, masanın üstünde neler var, dergilerimin sıralaması nasıl... Aklınıza önemsiz olarak gelebilecek her şeyi birer birer beynime yazıp özleyecektim.
Sürekli çıkan kapı kolunu, çok eskidiği halde vazgeçemediğim halımı, annemin güçlü ısrarlarına rağmen atmadığım oyuncak bebeğimi özleyecektim.
Yeniden boyanmaması için babama her sene dil döktüğüm duvarlarımı bile özleyecektim. Çünkü hepsi benim hayatımdı, hatta konuşabilselerdi, beni benden daha iyi anlatırlardı..
Küçükken ailemin ve başkalarının yanında içimde tuttuğum tüm üzüntüyü bu odada akıtırdım. Şişmandım çünkü; başkalarının yanına çıkmaya, onlarla oturup konuşmaya hatta onların yanında derin nefes almaya bile utanıyordum. İçime aldığım her şey kilo yapıyordu sonuçta, soluduğum hava bile ...
Her gece ışıkları kapatıp uslu bir çocuk gibi yatağıma geçerdim ben de ama annem odadan çıktıktan sonra o uslu çocuklar gibi uykuya dalmazdım. Yatağımda oturur hıçkırıklarla ağlardım ama o hıçkırıklar dışarı duyulmazdı. Ben duyardım, odam duyardı bir de bana yardım edebilmek için penceredeki kalın perdeyi bile delip geçen ay ışığı duyardı.Sözün özü; insanlara duymadığım sevgiyi odamla eşyalarıma duyuyordum ve bu odadan ayrılmak bana ailemden ayrılmaktan bile zor geliyordu.
Minik diyebilecek kadar küçük odanın her köşesini yeterince ezber ettiğime inanınca balkona çıktım. Hani şu tercih sonucuna ağlayıp, günlerce oturduğum balkona. Kimsenin görmesini istemeyip, ay ışığının vurmasına razı olduğum balkona..Eşikten adımımı attığım ilk an ciğerime dolan havaya şükrettim. Aldığım soluğun burun deliklerimden göğüs kafesime kadarki yolu takip edişini daha iyi hissetmek için gözlerimi kapattım. Bahçenin bu tarafı cennet gibiydi. Sırf balkonun demirleri paslandı, duvarlara kırlangıçlar yuva yaptı diye terk edilemeyecek kadar güzeldi.
'Etiketi olmayan güzellik, insanların hoşuna gitmiyor herhalde.' diye geçirdim içimden. Eğer ortaya çıkacak kadar süslenmediyseniz kimse güzelliğinizi farketmiyordu.
Güzel olan şey her neyse onu belli etmek için mutlaka altını fosforlu kalemle çizip, etrafına neon lambalar takmanız gerekiyordu.Göremiyorlardı çünkü, parlatmadığınız sürece size ve güzel olan her şeye kör oluyordu insanlar.
Annemin yakınlarda olmadığına emin olunca yere oturdum. Büyükler daha doğrusu ebeveynler biraz tuhaf oluyorlardı. Evet, yere mindersiz oturmak bir süre karnımı ağrıtabilirdi ama verdiği huzur hissi buna değerdi. Totomdan başlayıp tüm vücuduma yayılan serinlik, ruhuma yayılan esenlik ve kalbimi biraz da olsa soğutup acımı azaltan o his için oturduğum betona minnettardım. Gereksiz ayrıntıları düşünmeye devam et kızım. Ha gayret, oluyor!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK TERCİH AŞK *TAMAMLANDI*
RomanceBir insan, diğerini hiç görmeden 12 sene boyunca sevebilir mi? Peki ayrı kaldığı 12 senede nasıl hatalar yapar? Gökhan, Başak'a yaşattığı travmaların sonunda yıllar boyunca kendini başka kadınlarla avuturken, öylece terkedilen Başak da çareyi kendin...