Daha dış kapısından ne kadar görmüş geçirmiş olduğu belli olan okulumun, merdivenlere kadar devam eden, sanki ucu yokmuş gibi uzun koridorlarından birinde kendi sınıfımı bulmak umuduyla yürüyordum. Bu şehrin binaları da, en az kendisi kadar karışık ve ürkütücüydü. Ayak basar basmaz içinde ufacık kadar bırakıyordu insanı. Haşmeti dört yanı sardığı için kendinizi yokmuş ya da hiç varolmamış gibi hissediyordunuz. Yüreğin en derin kısmına esaslı bir endişe yumağı salıyorlardı ve bu çelikten yumağın etrafındaki dikenler, geçtiği her yerde ürperti bırakıyordu.
Gözlerimi yüksek tavandan almaya çalışarak ve neredeyse yorgun argın ulaştığım ilk koridorun sonunda, muhtemelen okulun ilk gününe özel olarak giydiği beyaz pantolonu ve onunla uyumlu haki yeşil eşarbı göze çarpan, esmer ve ufak tefek kızı görünce rahat bir nefes aldım. Burada herkesin acelesi olduğundan, öylece duran birini görmek beni oldukça memnun etmişti. Hatta sırf öylece durmasının verdiği cesaret sayesinde onunla konuşmaya çekinmemiştim.
"Merhaba, diyetetik birinci sınıfların oryantasyon dersinin olduğu amfiyi arıyorum ama bu katta bir sürü sınıf var. Sen biliyor musun acaba?"Yüzünde buranın insanında pek de alışık olmadığım bir gülümseme ve en az benimki kadar panik bir ifadeyle cevap verdi.
" Gerçekten bilmiyorum. Bu okuldaki sınıfları bulmak için navigasyon sistemi falan lazım. En az bir saattir kendi bölümümün oryantasyon sınıfını arıyorum ben de, bulamadım gitti."O an sınıfımı bulmam gerektiğiyle ilgili tüm düşünceler kafamdan silindi ve biriyle konuşmak oryantasyon dersinden daha çok ilgimi çektiğinden, bu sohbetin sürmesi için çaba harcamaya karar verdim.
"Kötü olmuş ama bu krizi fırsata çevirmeliyiz bence. Sınıfları aramayı bırakıp, oturacak bir yer mi bulsak?"
"İnanır mısın bilmiyorum ama, ben de aynı şeyi söyleyecektim! Bu arada oturacak bir yer aramamıza gerek yok çünkü ben sınıfımı ararken kantinin yerini öğrendim."İkimiz de bu küçük ve insanı birazcık deli eden detaya hafifce kıkırdadıktan sonra o önde ben arkasında yürümeye başladık. Az önce geldiğim koridor eski kasvetini kaybedip gözüme daha sevimli görünmeye başlayınca, oryantasyon yerine kantine gitme fikrine bir kez daha bağlandım. İki yıl önce saçma bir dergide okuduğum ve nasıl olduysa aklıma giren sözleri, aşağı kata inen merdivenlerde tekrar ettim içimden.
Yalnızlık sinsi bir duygudur. Yanınızda kimsenin olmayışı, etrafınızdaki eşyaları bile kimliksiz yapar.☯️ ☯️ ☯️
" Yalnız buraya kadar beraber geldik ama ben adını sormadım. İsmin ne?"
Kantinin boş bulduğumuza şükrettiğimiz köşedeki bir masasında, elimizde önümüze kaynak yapan kızlarla kavga edip aldığımız içecekler varken sormuştu bu soruyu. Ve ben adını bilmediğim gerçeğini ne yazık ki o sorunca hatırlamıştım.
" Başak ben." dedim ismini sormayı unutmuş olmama mahcup olarak.
" Seninki ?"
" Ben de Aleyna. Memnun oldum Başak."
Karşılıklı memnun oluşlarla başlayan ve daha kişisel bir sohbetle devam eden konuşmamız, ikinci çayların da bitişiyle daha farklı bir hal almıştı. Kalbi kırık olan biri, kalbi kırık olan diğer birini iki cümle sonrasında anlardı. Ve biz Aleyna ile yaklaşık bir buçuk saattir sohbet ediyorduk. İkimizin de hayat görüşleri, evlilik ve daha birçok şeyle ilgili düşünceleri birinin hayallerimize attığı düğümle son buluyordu. Aslında bu son bulmak da değildi, bizim hayallerimiz yarım kalıyordu. Canımızı da en çok bu acıtıyordu."Senin kalbini de biri mi kırdı?"
Bu soruyu duyunca onun da benim düşündüklerinden farklı bir şey düşünmediğini anladım. Bana bu kadar şeffaf olan, sorarken bile kendini açık edip
"Senin kalbini de" diyen, kendi kalbinin de kırık olduğunu belli eden birinden yaralarımı saklamaktansa, kalbimi gösterip onun kalbini de görmeyi tercih ettim.
Ve Aleyna, tam o saniye benim sırdaşım oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK TERCİH AŞK *TAMAMLANDI*
RomanceBir insan, diğerini hiç görmeden 12 sene boyunca sevebilir mi? Peki ayrı kaldığı 12 senede nasıl hatalar yapar? Gökhan, Başak'a yaşattığı travmaların sonunda yıllar boyunca kendini başka kadınlarla avuturken, öylece terkedilen Başak da çareyi kendin...