"Son Makyajlı Başlangıç"

5.1K 325 61
                                    

"Kızı da kendinle beraber mi götürdün yani? Manyak mısın oğlum sen?"

Kendisi çok olağan bir şey söylemiş de ben fazla tepki vermişim gibi, kıyafetlerini yerleştirdiği dolaptan dönüp bana baktı Furkan. Henüz resmi olarak kız arkadaşı bile olmayan Aleyna'yı nasıl yaptıysa ikna edip, abisine kız istemeye ta Adana'ya götürmüştü. Üstelik bunu uçağına sadece iki saat kala, bizim yürüyüşten döndüğümüz sabah halletmişti. Ya Allah için garip değil mi şimdi bu?

"Ne manyağı ya? Abime tek başıma kız isteyemezdim herhalde. Sonuçta normal ailelerde bu ziyarete bi anne bir de baba gider. Anne rolünü tamamlaması için konuk oyuncu aldım işte yanıma."

Akıl durduran açıklamasından sonra tekrar işine döndü. Daha geleli iki saat bile olmadan, gündeme oturacak vukuatlarını anlatmaya başlamıştı adam. Nasıl yapıyor bilmiyordum ama asla sekmez bir şekilde bizim evin Şeyma Subaşı'sı olmayı başarıyordu.

"Hadi sen sıkıntılı bir bireysin, bunu yapmayı teklif ettin." dedim olayı kavramaya çalışarak. Kurcalamaya da kararlıydım aslına bakarsanız çünkü bu saçmalığı dinlerken aşırı eğleniyordum.
"Kız nasıl kabul etti ya bunu? Aleyna mantıklı bi insandı tanıdığım kadarıyla?"

"İnsan sevdiğine benziyor zamanla demek ki oğlum." diye yüzünde sersem bir sırıtmayla cevapladı beni. Doğrusunu söylemem gerekirse, karşımda gördüğüm manzaradan biraz tiksinmiştim. Bu salaktansa, mutlu olmak benim hakkım değil miydi?

"Nasıldı peki kız isteme?" diye devam ettim sorularıma. Yavuz abinin sevgilisine ne kadar aşık olduğunu az buçuk biliyordum ama bir anda yanına bizimkini de alıp işi ciddiye bindireceği aklımın ucundan geçmemişti. Aşk denen duygunun herkesi olduğundan çok farklı biri yaptığını ortadaydı. Yavuz abiyi gözü kara bir deliye çevirmiş, Furkan'da minik bir aile kurma umudu yeşertmişti.

Ama aşk, insanı her zaman daha cesur, daha gözükara veya mutlu biri yapmıyordu. Ben çekingen, çoğu zaman umutsuz, fazlaca da sıkıntılı bir âşıktım mesela. Etkisi herkeste aynı olmayan bir sihir, ucunda çıkış var mı belli olmayan bir tüneldi bahsettiğimiz şey.

"Valla mükemmeldi" diye başlayıp tekrar dikkatimi toplamamı sağladı Furkan.
"Biz gittik istedik, onlar da verdiler. Yengem tek çocuk olduğu için babası ciğeri sökülmüş gibi üzüldü ama abim onun da gönlünü aldı."
Sözlerinden sonra valizindeki son ceketi de askıya asıp karşıma oturdu.

"Eee sizin yürüyüş nasıl geçti? İyi yürüyebildin mi bari kıza?"
diyerek namlunun ucunu bana çevirdi Furkan. Bu aptal aşık halleri mi yoksa göz kırparak yaptığı imalar mı beni daha çok sinirlendiriyordu emin değildim. Emin olduğum tek konu, her şey bitip de rahata erince bu adamı kuytuda kıstırıp bir güzel dövecek olmamdı.

"Yani, iyi veya kötü mü emin değilim ama elimden geleni yaptım" dedim. Az önceki neşemden eser yoktu şimdi. Bir gün konu ikimizden açılınca yüzüm güller açarak cevap verecek miydim merak ediyordum.

"Kitabı verdin mi?"

"Verdim." dedim sıkıntıyla. Aslında o kitaptan veya altı çizili sözlerden büyük umutlarım vardı ama aradan geçen iki gün Başak'ın tavırlarında çok bir şeyi değiştirmemişti. Sadece daha fazla göz göze geliyor, daha sık konuşuyorduk veya başka bir şeye gülümserken denk geldiğimizde gözlerini kaçırmıyordu ama dediğim gibi, benim beklentim yüksek olunca bu minik temaslardan tatmin olamıyordum. Elbette her rastgelişimizde içimde bir bahçe yeşeriyordu ama ben güller yetiştirmek istiyordum.

"Verdim ama işe yaradığından emin değilim. Gitmekten vazgeçmedi hâlâ." dedim gevelemeden. Konuşmaktan, düşünmekten nefret ettiğim bir konuydu bu. O kadar çaresiz durumdaydım ki Başak benimle eskisi gibi hiç diyaloğa girmesin ama bu şehirden de gitmesin gibi bir seçeneği kabul edebilirdim. Yine de hâlâ şansım vardı, bir şeyleri yoluna koymak için muhteşem bir fırsat vardı elimde. Biz bugün akşam yörüngesinden çıkamadığım, güneş gözlü kızla bir cafede bulaşacaktık. Kendime bile farkettirmesem de içimde bayram günü harçlık bekleyen  bir çocuğun heyecanını taşıyordum.

İLK TERCİH AŞK *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin