12 Sene Önce

8.8K 535 65
                                    

"Gökhan, oğlum bırakın oynamayı artık ,bak yetişemeyeceğiz otobüse."

Annesine bakıp tamam anlamında başını sallayarak yeniden önüne döndü sarışın çocuk. Kendinden biraz daha küçük, saçlarıyla uyumlu sarı tokaları ve çiçekli elbisesiyle kızın onu beklediğini görünce gülümsedi.
Elini hafif yıpranmış, biraz da kendine kısa gelen pantolonun cebine atıp bir kağıt çıkardı. Küçük kızın ela gözleri, kağıdı görür görmez hayranlıkla büyüdü.

" Yine gizli şeyler mi yazacağız?" diye sordu çocuğa. Bunu yaparken usulca kulağına eğilip fısıldıyordu. Ve böyle zamanlarda sarışın oğlan kızı yanağından öpmemek için zor tutuyordu kendini.

Gözlerini kızın güzel yüzünden zorlukla alıp cevap verdi.
"Evet yazacağız, kalemini getirdin mi?"

Küçük birer dolmayı andıran parmaklarının arasında gizlediği kalemi uzattı minik kız. Bu kalemi babasıyla oynarken gömleğinin cebinden almıştı. Çünkü Gökhan'ın kalemleri okula gittiği için çabuk bitiyordu ve gizli yazıları yazamıyordu ona. Oysa babasının kalemi hiç bitmiyordu, bu yüzden almıştı ya zaten. Adı üstünde tükenmez kalemdi o. Kalem bitmezse yazılar da devam ederdi değil mi?

"Ee bugün ne yazacağız?"
"Yazınca okurum sana ben. Başlıyorum hazır mısın?"

Heyecanla başını salladı kız. Gökhan ilk harfi yazmak için kağıda eğilince, o da yanına yaklaştı daha iyi görmek için. Ellerini sıkı sıkı yummuş, ağzı açık izliyordu çocuğu.

Gökhan ilk harfi yazınca, Başak'ın ne yaptığını görmesi için geri çekildi. Küçük kız, kağıdı daha iyi görmek için gözünün önüne gelen sarı saçlarını itmeye çalışıyordu. Onun bu haline sessizce güldü çocuk.

"Dur dur öyle olmaz. Ben yaparım." deyip ellerini uzattı. Öne düşen bir tutam yaramaz saçı alıp, kızın kulağının ardına attı yavaşça.

O küçücük harfi görmesi bile yetiyordu kızın ağzının bir karış açık kalmasına. Şekilli kaşları çocuksu bir hayranlıkla yukarı kalkıyor, ela olan gözleri ufaktan yeşile kayıyordu. Onun gözlerinde dört mevsimi izliyordu sanki Gökhan.

Öğretmeni anlatmıştı, dünya güneşin etrafında mendil kapmaca oynar gibi dönüyor, ışıkları yakalamaya çalışıyordu. Yakalamak için koşmaya başladığı zamanlarda ilkbahar oluyordu mevsim. Bazen ışıklara ulaşmak için güneşe çok yaklaşıyordu, işte o zaman yaz geliyordu. Sonra yorulup dinlenince sonbahar oluyordu, en son koşmaktan yere düşünce, çok uzaklaşıyordu güneş. Böyle olunca da kış geliyordu.

Başak'ın gözleri de mevsimlerin renklerini andırıyordu. Küçük kız mutsuz olduğunda gözleri koyu bir kahve rengine bürünüyordu. Onu öyle görürse
"Bak yine gözlerine kış geldi, gül azıcık" deyip türlü şakalarla mutlu etmeye çalışıyordu Gökhan.

Bunu dedikten sonra o koyu kahve bulutlar dağılır, biraz daha açılırdı renkleri. İşte bu da küçük kızın gözlerinin sonbaharıydı.
Gün gün saydıkları hafta sonu gelirse oyun oynuyorlardı. Onlar oynarken gözleri ilkbahar gibi oluyordu kızın. Tüm kahverengi gidiyor, geriye sarıya çalan bir ela kalıyordu.

Hele bi de bu gizli yazıları yazıyorlarsa, Başak'ın ve kendinin gözleri neredeyse aynı tona geçiyor, yemyeşil oluyordu. Kızın yüzünde neredeyse çiçek açıyordu ve bu da yaz mevsimi demekti.

"Görebildin mi?"
" Gördüm de hangi harf bu?"
" En son okuyacağım hepsini Başak, mızıkçılık etme."

Son sözlerinin üzerine kızın dudakları hafifce büzüldü. Onu öyle görmeye dayanamayınca atladı hemen.

"Üzülme hemen, bugün uzun yazacağız hem. Tek tek söylersem yetişmez tamam mı?"

Yeşilin en güzel tonu kızın gözlerine oturdu. Az önce büzülen dudakları birden genişledi. Çocuğun kulağına iyice eğilip
"Gerçekten uzun mu yazacağız bugün?" dedi.
Başını sallayıp ikinci harf için eğildi Gökhan. Başak da onun kalemi kavrayışını anlamaya çalışıyordu. Bir sihirbazın hilesini yakalamak ister gibi dikkatle izliyor, hiçbir şeyi kaçırmamak için gözlerini bile daha az kırpıyordu.

İLK TERCİH AŞK *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin