Keyifli okumalar...
🌹🌹🌹Of alarm! Alarmım bimem kaçıncı çalışındaydı acaba? Alarm çaldığına göre saat yediyi yeni geçiyor olmalıydı fakat bugün erken kalkmak için benim açımdan geçerli bir sebebim vardı.
Babam bugün eve gelecekti!
Hemen kalktım ve kısa bir düşün ardından dolabımdan aldığım siyah sıfır kol tişörtümü, siyah pantolonumu ,ince uzun mavi hırkamı giyerek saçımı gevşek at kuyruğu yaptım ve telefonumu cebime koyduktan sonra odamdan çıkarak mutfağa gittim. Hatice abla telaşlı bir şekilde kahvaltı hazırlığı yaparken hafif mahcup bir ifadeyle konuşmaya başladım.
" şey günaydın hatice abla. Annemler ne zaman geleceğiyle ilgili bir bilgi verdiler mi sana?" , " Günaydın kızım, muhtemelen on bir, on iki gibi geleceğiz dedi" dedi." Tamam hatice abla,kolay gelsin "diyip mutfaktan çıkmak üzere mutfak kapısına yöneldim.
Aklıma gelen soruyla ise kapıda olan elimi çekerek arkamı döndüm. " Hatice abla meriç nerede?" diye sordum. " çetin amcanlarda" dedi , bende anladığımı belli edercesine başımı salladım ardından hem mutfaktan hem de evden ayrıldım.
Çetin amcalar istanbulda en sık görüştüğümüz akrabalarımızdan biriydi. Çiçek Yengem dünya tatlılığıyla tanınır , tek çocukları olan ve benimle aynı yaşıt olan mertse üstünün üstü çizimleriyle tanınırdı. Hatta 16. yaş günümde benim resmimi çizmiş ve bana hediye etmişti.
Hafif rüzgar vardı bugün. İnsanı alıp başka diyarlara götüren bir rüzgar. Götüren ve geri getirmek istemeyen bir rüzgar... Eminim bugün çoğu sevgili buluşmuştur,birlikte gezmiştir,birlikte yorulmuştur,birlikte gülmüştür,birlikte sevmiştir,sevilmiştir ve... ve son olarak tek başına üzülmüştür. İşte en kötüsüydü tek başına üzülmeleri,çaresiz bir muhtaç gibi...
Annemle tartıştığımızda gittiğim sahile gitmek üzere hızlı adımlarla yürümeye başladım. Belki de o gece gördüğüm çocuk olmasa da birini görür ve biraz konuşurdum. Anlatırdım,anlatırdı ve sonra eve gelirdim.Hem bu sefer kaybolmazdımda.
Saat dokuza geliyordu. Bacaklarım hafiften yorulsada sahile gelerek ne kadar yanlış yaptığımı anlamam için iki dakika boyunca donmam ve mal gibi tam karşımda bir bankta oturan ve çok mutlu bir şekilde gülen sevgilileri görmem yetmişti. Ama... ama gitmedim. Onların karşı çarprazında duran bir banka oturdum ve deli gibi izlemeye başladım.
Çocuk bir şey anlatıyordu ve kızda çocuğun anlattıklarına önce gözlerini açarak şaşırıyordu ama sonra oda çocuk gibi gülmeye başlıyordu. Şimdi kız bir şey demişti fakat kız ne dediyse anlaşılan çocuğun pek hoşuna gitmemişti. İddiaya mı giriyordu onlar? Evet. kız kollarını göğsünde birleştirmiş ve çocuğu izliyordu...
Çocuk cebinde olan telefonunu çıkardı ve bir süre sonra kulağına götürdü. Ne dediklerini duymuyordum ama çocuk telefonda kimi aradıysa kızın sinirlerini bozmaya yetmişti bile. çocuk yanında oturan kızın gözüne baka baka gülerek telefonda konuşuyordu.
Kızın sinirlendiğini anlamak için yanlarında oturmama gerek yoktu herhalde çünkü kız en sonunda çocuğun elindeki telefona atıldı ve telefondaki kişiyle o da bir süre konuştuktan sonra telofonu kapatıp çocuğun suratına attı... Zaten sonra çok oturmadılar, beş- on dakika sonra sahilden ayrıldılar.
Bizde öyleydik. Bende kıskançtım. Hatta kıskanç değil çok kıskançtım ve bir defasında kayrayla benim aramdada böyle bir tablo oluşmuştu...
***
"Arya gerçekten dediğine inandığımı falan sanmıyorsun değil mi?" diye soran kayraya bakıyordum. " Tabikide inandığını düşünüyorum. Ben kıskanç değilim!" diyerek savundum kendimi. Tamam belki biraz haksızım yani kıskancım ama bunu onun bilmesi gerekmez değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUS MAVİSİ
General FictionAyakta duramıyor ve titriyordum. kurumuş boğazımı temizledim ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. " Kayra... biliyorum yoksun.Şimdi görüyor musun beni? Duyuyor musun sesimi? hissediyor musun hissettiklerimi? peki Özlüyor musun sende ben...