1.8

3K 239 373
                                    

"Şu suratı düzelt artık Donghyuck."

Gözlerimi devirdim. "Ben iyiyim Hyung."

Taeil Hyung kapımın oradan tuhaf bir şey varmış gibi bana bakmaya devam etti. "Ben ciddiyim, dün ne olduysa olsun siz grup arkadaşısınız ve bunu aşacaksınız. Ayrıca artık süslenmeyi bırak ve somurtmayı kes, sonra da yemeğe in."

Omzumu silktim. "Evet biz grup arkadaşıyız ve bunu aşacağız." Tekrar aynaya döndüm ve saçım bozulmuş gibi bir daha düzelttim. "Geleceğim Hyung." Sadece Mark Hyung ve Taeyong Hyung'u uzun bir süre görmek istemiyorum. Bu yüzden birazcık oyalanabilirim.

"Acele et. Taeyong kızmasın." Kapıyı kapatıp çıktı Taeil Hyung. Taeyong Hyung'a ne kadar sinirlendiğim hakkında hiçbir fikrin yok Hyung.

Dün olanlardan sonra çatı katında gereksiz bir şekilde oturmuş ağlıyordum ki Taeil Hyung çıkıp geldi. Şaşırmış görünüyordu, bana neden ağladığımı sordu. Hiçbir şey söylemedim. Taeil Hyung'un beni ibne olarak görmesini istemiyordum çünkü.

Taeil Hyung beni sakinleştirdi. Bana saçma sapan şeyler anlattı ve anlamasam da dinledim. Kafam rahatlamıştı. Ona aşağı, odama inmek istediğimi söyledim. O da burada, çatı katında, biraz daha kalacağını söyledi.  Merdivenlerden aşşağı inerken tek düşündüğüm odamızda ne yaptığını merak ettiğim Mark Hyung'tu. Acaba hala ağlıyor muydu?

Odamızın kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım. Heyecanlanıyordum, yine. Kapıyı tıklattım, belki üstünü değiştiriyordu ve müsait değildi. Ama içeriden yanıt gelmedi. Tekrar tıklattım. Yine cevap yoktu. Kulağımı kapıya dayadım ve içeriyi dinledim. Hiç ses yoktu. Belki de uyuya kalmıştı Mark Hyung.

Kapıyı sessiz olmaya dikkat ederek açtım ve içeri girdim. Mark Hyung, odada yoktu? Banyoya baktım ve orada da yoktu. Başımı ellerimin arasına aldım. Sen neredesin Hyung?

Sonra aklıma kapıdaki korumalar geldi. Sonuçta evden dışarı adımını atamazdı. Buralarda bir yerdeydi kesinlikle. Az da olsa rahatladım. Odadan hızlıca çıktım ve salona, mutfağa kısaca her yere baktım. En sonunda diğer üyelerin odasına bakmaya karar verdim. Tam Johhny Hyung ve Jaehyun Hyung'un odasına giriyordum ki Taeyong Hyung'un kapısından gelen sesleri duydum.

İki kişi ağlıyordu.

Biri kuşkusuz Mark Hyung, diğeri de Taeyong Hyung'tu. Mark Hyung çatıdan ayrılalı neredeyse 2 saat oluyordu. Hala ağlıyor olamazdı değil mi? Kapıya kulağımı yasladım, Mark Hyung'un hıçkırıkları kalbime battı. Çok özür dilerim Hyung, ailem böyle bir şeye izin vermez.

Onun ağlamasına dayanamadım, tam elim kapı kulpuna gitmişti ki odasından elinde telefonla çıkan Jaehyun Hyung beni durdurdu.

"Haechan-shi, bu aralar Mark biraz üzgün. İyi olacaktır, Taeyong Hyung onunla. Sen odana geç."

Jaehyun Hyung'un da bir şeylerden şüphelenmemesi için kafamı sallayıp odamıza geçtim. Yatağıma uzandım ve sağa sola dönüp durdum. Kalbim o kadar acıyordu ki uyuyamıyordum. Gece yarısına doğru sessizce içeri süzülüp Mark Hyung'un yatağında uyuyan ve sabahleyin erkendenden de aynı sessizlikte odadan çıkan Taeil Hyung'u da görmezlikten geldim. Gece boyu düşünüp durdum ve ağlamamak için kendimi sıktım.

Ama sabah uyandığımda, bunların boşa olduğunu görmek beni tam anlamıyla yıktı.

Güneş yeni yeni çıkarken odamızdan ayrıldım ve Taeil Hyung ile Taeyong Hyung'un odasının kapısını sessizce açtım. Kapıyı aynı sessizlikle arkamdan kapattım ve yatağa döndüm.

Mark Hyung ve Taeyong Hyung sımsıkı birbirine sarılmış uyuyorlardı.

Harabeye döndüğümü hissettim.

Ben burada uykusuzluktan ve kalp ağrısından ne yapacağımı şaşırmışken Mark Hyung başka biriyle sarmaş dolaş uyuyabiliyordu.

O sarmaş dolaş hallerine, yani uyudukları yatağa, daha çok yaklaştım.

Ta en derinimden bir hıçkırık kopup geldi boğazıma. Elimle ağzımı kapattım.

Gözümün önündeydi işte, Mark Hyung Taeyong Hyung'la sarmaş dolaş uyuyordu.

Bu beni ağlatmamalıydı. Elimi daha sıkı bastırdım ağzıma, ses çıkarsa uyanabilirlerdi.

Mark Hyung kafasını Taeyong Hyung'un göğsüne gömmüştü. Belki de Taeyong Hyung'un kokusunu onun hoşuna gitmişti. Çünkü benim aksime Taeyong Hyung çok bakımlıydı. Ben ise, çoğu zaman makyaj bile yapmadan gezerdim ortalıkta.

Belki ileride Taeyong Hyung'a aşık olacaktı. Belki de olmuştu bile. Belki sevgili olurlar-

Bu düşünce aklımdan geçerken Taeyong Hyung'un yatağının önüne dizlerimin üstüne çöktüm. Hayır olamazlardı. Hıçkırıklarımı tutamıyordum, dolan gözlerimden dolayı etraf bulanıktı.

Kapı sessice açıldı ve Taeil Hyung yine beni bulup Mark Hyung ile olan odamıza sürükledi. Kapıyı arkamızdan kapattı ve yatağımda karşılıklı oturduk.

"Dökül artık, Donghyuck-shi."

Hıçkırıklarımın arasında kelimeleri ne kadar doğru teleffuz edemesem de Taeil Hyung anladı ve bittiğinde bana sarıldı; "Hepsi geçecek, sabret." dedi. "Sen aileni boşver, Haechan. Asla ibne değilsin sen. Kuzenin ne güzel eşcinsel olduğunu açıklayıp aşkını savunmuş. Onu dışlasalar bile umursamamış. Sen ise çatı katındayken hata yapmışsın. Mark'ı kendinden uzaklaştıracağına ona sarılmalıydın. Onu iteceğine onu öpmeliydin. Ona bağıracağına onu sevdiğini söylemeliydin. Ama hiçbir şey için geç değil."

Taeil Hyung sonra beni yatırdı ve üstüme ince bir örtü örttü. "Uyuyamayacağını biliyorum, ama gözlerini dinlendirmeye çalış en azından."

Sonra da odadan çıkıp gitti.

Bir saat kadar sonra yataktan halsizce kalktım ve banyoya geçtim. Güzelce duş aldım. Çıktığımda aynı Taeyong Hyung gibi ayna karşısında saatlerce saçımı yaptım. Yaklaşık iki bin kere sil baştan makyaj yaptım fakat sonunda çıkan manzara hoşuma gitti, ayrıca bol fondoten ve aydınlatıcıdan uykusuzluğum anlaşılmıyordu. Dolabımı açtım. Siyah mat bir gömlek ile bilekten lastikli siyah hafif bol bir eşofman altı giydim. Gömleğim üstten 3-4 düğmesini açık bırakmayı unutmadım. Bir de parfüm banyosu yaptım, ayağıma da siyah botlarımı geçirdim. Ayna karşısına geçtiğimde kendi kendime yalandan gülümseme denemeleri yaptım. Başarılı!

Sonra Taeil Hyung gelmişti işte. Derin bir nefes aldım ve kendi kendime tekrar gülümsedim! Hadi Haechaniga! Bunu yapabilirsin!

Ah hayır. Mark Hyung'ta bana Haechaniga derdi.

Yüzüm düşse de bu sefer umursamadan aşağı indim. Parfüm kokusu benden önce içeri gitmiş olacak ki mutfağa girdiğimde bütün kafalar bana dönüktü. Hemen rol yapmaya başladım.

"Hey ne bakıyorsunuz? Ben Maknae'yim diye hiç bakım yapmayacak mıyım?" Gülerken masaya oturdum. "Ow omlet! En sevdiğim! Taeyong Hyung birtanesin sen!" Kafamı Taeyong Hyung'a çevirdim ama özellikle Mark Hyung'a bakmamaya çalıştım. "Önemli değil Donghyuck-shi. Bundan sonra daha çok yapacağım." Kafamı önüme çevirdim ve yemeğime odaklandım, zaten bu sırada herkes kendi arasında konuşmaya başlamıştı, ayrıca Taeyong Hyung dediğime gülümsese de halsiz gözüküyordu, oysa dün gece gayet rahat uyuduğunu biliyordum.

Mark Hyung'la sarılırken eminim güzel uyumuştur.

Tekrar derin bir nefes aldım ve verdim, yemeğimi yavaş yavaş yerken telefonumla oynadım. Mark Hyung'a dönüp bakmadım. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla o da benimle ilgilenmiyordu zaten.

Ama asıl olay, şirketteyken Mark Hyung yeni stajyer kıza sarıldığında oldu.

Kendimi frenleyemedim.

~~~~~~~~~~~~

DONGHYUCK SÜRÜN AMK ĞALDİSLFLFLLDLD

Bu bölüm tamamen Huinamsa için. Seni seviyorum❣️

Backstage/MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin