3.3

2.1K 158 134
                                    

"Mark! Gene ne oldu ya!"

Mark'ın peşinden umutsuzca giderken -koşarken de diyebiliriz- ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Sen git kuzeninle konuş! Gelme peşimden!" Bağırıp yürümeye devam etti. Cidden... Birbirimizi bir kez olsun görmediğimiz bir haftanın sonucunda beni tam kuzenimle sarılırken görmesi evrenin bana götüyle güldüğünün en net işaretiydi. Oysa ben geldiğinde biraz yaramazlık yaparız diye bile düşünmüş, tüm hafta Mark'ı attığım mesajlarla deli etmiştim. Kendini bir saat banyoya kitleyecek kadar delirmişti. Bir saat banyodaydı.

Ehe.

Fakat tüm hayallerim yine yıkılmış Mark'ın peşinden sürükleniyordum işte. Zaten gittiğimiz bir yer de yoktu. Merdivenden inip aşşağıdaki koridorun sonundaki merdivenden tekrar yukarı çıkıyor sonra tekrar aşağı iniyor tekrar çıkıyorduk. Baldırlarım alev alıyordu şu an. Ama yaramazlıktan değil. Merdiven inip çıkmaktan.

Acaba sevgiliyi kuzenle sarılırken gördükten sonra sinirlenip merdiven fantezisi yapmaya falan Mark'ın fetişi vardı da benim mi haberim yoktu?

Ya öyle fantezi mi olur ya. Vallahi benim halim falan kalmadı. Bacağımı bile açamam. Nefes alamıyorum be! "Markkie. Dur azıcık gözünü seveyim ya." İleriden nefes nefese bağırdı bana. "Gelme peşimden!" Sonunda sinirlenip merdivenin korkuluklara yaslandım ve soluklanmaya başladım. Durduğumu gören Mark da ileride durdu ve o da duvara yaslandı, nefeslerini düzene soktu. Yarım saniye kadar sonra korkuluklardan ayrıldım ve Mark'ın yüzüne bile bakmadan pratik odasına yöneldim. Arkamdan önce ayak sesleri, sonra o mükemmel ses tonu yükseldi. "Nereye?"

O görmediği için rahat rahat sırıttım ama ses tonum hala sinirliydi. "Peşimden gelme diyordun, gidiyorum işte." Resmen kaşlarını çattığını hissettim. O gözlerinin sırtımda gezindiğini sanki biliyordum. "Nereye dedim." Pratik odasının önünden geçip asansöre yöneldim. "Kuzenimin yanına Mark Lee." Asansörü çağırma butonuna bastım ve beklemeye başladım. Arkamdaki adım sesleri yükseldi, buraya koşuyor olmalıydı. "Bekle Donghyuck!" İşte böyle. Bu çocuk kesinlikle ona ters tepki vermeme dayanamıyor, kıskançlıktan kudurunca 'kalçamdan' ayrılamıyordu. Bende bunu kullanmaya karar verdim. Asansörün kapısı açıldığında Mark'ı da ittirip içeri girdim ve kapılar kapandıktan bir süre sonra durdurma butonuna bastım. Mark önce anlamasa da sonra sırıtıp belimden tuttu ve beni kendine çekti. Bir hafta sonra çok özlediğim dudaklara kavuşabildiğimde hafifçe inledim. Bundan hoşlandığını biliyordum. O elini aşşağılara kaydırıp kalçamı avuçlarken dudaklarımı kulağına yönlendirdim. Ama yine ve yine, kimse bize rahat vermedi ve asansör biri çağırmış olacak ki hareket etmeye başladı. Sızlanarak birbirimizden ayrıldık ve üstümüzü başımızı düzeltip 'Az önce yiyiştik.' ifadesini yüzümüzden silip atmaya çalıştık. Tabii kapı açılmadan önceki iki saniye bunun için pek yetmedi. Aşşağıdaki kattan birileri bindi ve tekrar yukarıya çıktık. Pratik odasının olduğu katta indik ve kapılar kapandıktan sonra Mark Hyung kolunu omzuma attığında yürümeye başladık. Boş koridorda salına salına yürüdük. E sonrası malum, pratik odasında canımız çıkana kadar pratik yapıp gecenin bir körü şirketten ayrıldık. Tam kapıdan çıkıp arabaya biniyordum ki kuzenimin sesini duydum.

"Donghyuck-ah!" Mark arkamda sinirle solurken onu orada bırakıp kuzenimle konuşmaya gittim. Ta çıkışımıza kadar beni beklemesi hoşuma gitmişti. Tatlı tatlı sohbet ederken biri arkamdan koluma mengene gibi yapıştı. Arabaya sürüklenirken kuzenime bağırarak da olsa veda etmiştim.

Mark beni cam kenarındaki koltuğa fırlatıp yanıma oturduğunda menajer yanımızda olduğu için Tanrı'ya şükranlarımı sunuyordum. Yoksa şu an ölüm çıkabilirdi, sanırım. Gözlerini gözlerimden çekmeden tüm yol boyunca bakışlarıyla bana kırmızı görmüş boğayı hatırlatan Mark'ı görmezden gelmek inanın çok zordu. Ama bana kızmasını ve bağırmasını sevmiyordum. Bu yüzden sesini yükseltmese iyi ederdi.

Arabadan indiğimde koluma tekrar yapışıp odamıza doğru beni sürükledi. Diğer üyelerin gülüşmelerini ve Jaehyun Hyung'un "E hadi size iyi işler." demesini görmezden geldim. Odaya girdiğimizde tekrar beni kolumdan içeri doğru fırlattığında sinirlerim iyice oynamaya başlamıştı. Ayrıca cidden bileğim ağrıyordu, orayı ovalamaya başladım. Bu sırada o da kapıyı kitledi. "Bak Mark beni sürükleyip durma! Daha bir kaç hafta önce yurt silahlı saldırıya uğradı ben bunu üstümden atamamışken beni daha fazla boğma-" Çantasını masaya fırlatıp tüm eşyaları yere döktüğünde sözüm havada asılı kaldı. "Ben birilerine baktığımda bile ortalık ayağa kalkacak ama Donghyuck Bey istediğine sarılabilecek bende izleyeceğim öyle mi!" Ellerini saçlarına atıp çekiştirmeye başladığında gerçekten üç buçuk atıyordum. Tamam sinirlenmesini bekliyordum ama bu kadar değil. Hızlıca bana yöneldiğinde aklımdan çok fazla şey geçti ve bana vurabileceğini bile düşünüp istemsizce kollarımı yukarı kaldırıp siper aldım. Sanırım o an her şeyi beklerdim. Cidden her şeyi. Ama beni öpmesini beklemiyordum.

Kollarını belime doladığında bende vakit kaybetmeden hep yapmak istediğim gibi bacaklarımı beline doladım. Yine beklediğimin aksine gayet yavaş ve sakin bir şekilde beni öperek yatağa yönlendirdi. Sırtım soğuk yorgana değdiğinde ürperdim. Olacakları biliyordum ve onu durdurmadım, yine de yapma diyen bir tarafım vardı. Hazır değilmişim gibi hissediyordum. Ellerini tişörtüme atıp yavaşça yukarı çekelerken dudaklarını benimkilerden ayırdığında çıkan o sesi duyduğumda da tüm hislerim değişti ve tek bir şeyi bekler oldum. Bedenlerimizin bütünleşmesini.

Tişörtümü çıkardığı gibi kendi tişörtünden de kurtuldu ve dudaklarıma yöneldi. Ve işte o an.

Tık tık tık.

Ve hemen ardından kapı zorlanma sesi..

"Mark ve Donghyuck! Bu kapı niye kitli! Çabuk aşşağıya!"

Menajerin sesini duyduğumda cidden hangi küfürü edeceğimi şaşırdım. Tam ben hazır hissediyordum ve olay kopuyordu. Mark dişlerini sıkarak üstümden kalktığında boğazını temizledi ve kapıya "Tamam." diye bağırdı. Menajer de altta kalmadı tabii. "Çabuk dedim!" ve ayak sesleri.

"Amına koyayım."

"Böyle işi sikeyim."

"Bula bula çıkış yapmak için SM'i buldum."

"Hata bende zaten."

"Bu menajeri kim seçtiyse yedi ceddinin-"

"Mark. Yeter." Üstümü aynada kontrol edip son kez onu öptüm. "Hadi aşşağıya inelim." Siniri geçmediğinden gözlerini devirdi ama elimi tuttu. Aşşağıya inerken olacaklardan tamamen habersizdik.

Gerçi olsa bile, hiçbir şeyi açıklayamazdık.

~~~~~~~~~~~~

Sınır; 66 vote 11 yorum (uğurlu sayılarım falan değil tabii ki)

Eheheheh bölümler arasındaki zaman uzasın diye sınır koyuyorum, ama geçmezse de yazınca atarım kardişlerim.

Bu arada JUNGWOO NE ALAKA NCT 127 AMK?

Backstage/MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin