Arabaya bindiğimizde kendimi çok yorgun hissediyordum. Taeyong Hyung'la uyumamıza rağmen hiç uyumamış gibiydim. Şirkette nasıl pratik yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kulaklığımı kulağıma taktım ve 'Skillet-The Last Night' açtım. Bu şarkıyı Haechan'la balkonda sarıldığımızdan beri hiç dinlememiştim. Üzülecek zamanım pek olmamıştı. Şimdi ise...
Aslında üzülmüş değildim, canım o kadar yanmıştı ki kalbimin küle döndüğünü santim santim hissetmiştim. Bu yüzden olsa gerek, gayet sakindim. Şarkı bittiğinde tekrarlama moduna aldım ve başımı cama yasladım. Çaprazımda oturan ve hala telefonuyla oynayan, belki de birileriyle mesajlaşan, Donghyuck artık beni hiç ilgilendirmiyordu.
Dans pratik odasına ulaşıp tam dans etmeye başlıyorduk ki menajerimiz geldi. Biz biraz kendimizi aksattığımzdan azar yedik, Haechan da iyi giyindiğinden dolayı ilk defa övgü aldı. Mutsuzmuş gibi durmuyordu, tam tersine hayatına yeni başlıyormuş gibiydi. Hiç makyaj yapmayan, eline ne geçerse giyen, gram parfüm sıkmayan Haechan, anlaşılan çok değişmişti bir gecede.
Benim aksime, iyiye gidiyordu.
Ben sadece... Düşüyordum. Muhtemelen dibe çekiliyor olmalıydım, herkes bana acıyormuş gibi bakıyordu, ama ben pek hissetmiyordum.
Müzik başladığı an her şey aklımdan uçup gitti ve tamamen dansa odaklandım.
Ben bunun için buradayım!
Öğle yemeğine doğru gülmeye başlamıştım bile. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum ama dans ve müzik beni gerçekten motive ediyordu. Burada, SM Entertainment'ta, olduğum için çok şanslıydım. Herkes burada olamazdı. Bunun keyfini çıkarmalıydım.
Grupça öğle yemeğine indiğimizde, azıcık yemek koyulmuş tepsimi de alıp köşede bir masaya geçtim. Şarkı sözü yazdığım zamanlarda bizimkilerle yemek yemiyordum, bunu bildiklerinden bana karışmadılar.
Suyumdan bir yudum aldım ve kalemimi elimde döndürmeyen başladım. Bu sefer, ne yazmalıydım? Konu ne olmalıydı?
"Bu sefer tatlı bir şeyler olsun."
Yemek tepsisini de alıp karşıma oturan küt siyah saçlı kıza bakıyordum. Onu istemsizce inceledim. Kusurlu bir güzelliği vardı ama çilleri güzeldi, üstüne dar bir yarım tişört geçirmişti. Altını göremiyordum karşımda oturduğundan dolayı ama rahatsız olmuştum. Ona tek kaşımı kaldırarak baktım. İlk başta fark etmeden yemeğini yemeye başladı ama bir süre sonra nihayet ki ona dik dik baktığımı fark etti.
"Ne bakıyorsun öyle dik dik? Hayır yani ayı mı oynuyor?" Gözlerini devirdi. "İddaya girdim bizimkilerle, bugün yanından ayrılmayacağım, kusura bakma Mark Oppa."
Derin bir nefes aldım ve geriye yaslanarak kollarımı göğsümde kavuşturdum. Hala gitmesini bekliyordum. Yüzsüzce önümdeki boş kağıdı ve kalemi aldı. Kaşlarım çatıldı, ne yapıyordu bu kız?
"Dokunmak yasak mı? Bir kere dokunmak evrenseldir tamam mı? Sana dokundum diye bir şey kaybetmessin Oppa. 'Just touch it' kafası işte." Omuzlarını silkti. Terbiyesiz biri olduğu belliydi.
Gitmesini istediğimi belirtmek için ona gözlerimle yemekhane kapısını gösteriyordum ki elinde yemek çubuklarıyla buraya bakan Donghyuck'u gördüm. Donmuş gibi kıza bakıyordu. Kıskanmadığını adım gibi biliyordum. Yemin ederim biliyordum. Ama kendimi durduramadım.
"Ne? Tatlı bir şeyler mi? 'Touch' mı? Bana fikir veriyorsun ama eğer bu şarkıyı yazarsam adın hiçbir yerde geçmez, haberin olsun." Kıza zorla da olsa gülümsedim. Uzaktan iyi anlaşıyormuşuz gibi görünsek iyi olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Backstage/MarkHyuck
FanfictionSM Entertainment, MarkHyuck shiplendiğini fark eder. Bu yakıştırmanın, grubu aslında ünlendirdiğini de öğrenir. -(yarı)texting story- ▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪ Burunlarımız çarpışırken fısıldıyor. "Sonsuza dek." İkimizde birbirimize gülümsüyor...