Belkıs,
Kültürümüzün etkisi ve saygı kuralları çerçevesinde babaanneme ismi ile hitap edemediğimden ve sana da günlük diye hitap ederken hafiften garip hissettiğimden dolayı şu saatten sonra sana Belkıs diye sesleneceğim. Umarım senin için de bir sakınca yoktur.
Gerçi, niye olsun? Canlı bile değilsin ki.
Ama şu ruhsuz haline rağmen beni dinleyen, benimle vakit geçiren, bana arkadaşlık eden tek sen varsın. Sanırım hep benzer cümleler kurmaktayım. Melankoliden değişik tema uğramıyor yamacıma ben kalemi elime aldığımda. Hayatımın cilvesi işte, ne yaparsın?
Ben bugüne dek hiç içimden geldiğinden gülmedim ne de olsa.
Uzaktan gözlemleyebildiğim kadarıyla Yaprak ve Ali'nin ilişkisi gayet iyi başladı. Dudakları yukarı kıvrılmış vaziyette güzelimin. Sevdiğinin gözlerine bakma şansına sahip. Sevdiğine sarılma lüksünü elde edebildi nihayet. Aşkını doyasıya yaşamak demenin ne anlama geldiğini keşfedebilecek. Onu mutlu gördükçe benim de gülümseyesim geliyor. Yüzümdeki kaslar burukluğumu yansıtıyor galiba fakat bana bakan olmadığından mutsuzluğumu gören de yok.
Zaten beni küçükken de aralarına almazlardı.
Geldim on sekiz yaşıma, dedim başlarım ben bu işe. Haha, hayır. Hiç asi bir insan olamadım ki ben. Uysallığımı annemden almışım, gururla taşıyorum özelliğimi. Şimdi herkes üstüme yükleniyor gibi hissediyorum diye prensiplerimden vazgeçemem.
Günlük hayatıma devam edebilirim anca. Ağlamadan etrafa bakabilirim. Kariyer planlaması yapabilirim. Babaannemin benden beklediği başarıların devamını getirebilirim. Zorda kalana yardım edebilirim. Üzgünlerin derdini dinleyebilirim. Paraya sıkışana borç verebilirim. Borç diyorum, çünkü kimsenin gururunu elinden alma hakkına sahip değilim. Eğer başkası bana dara düştüğümde maddi yardımda bulunsaydı, ne yapar eder ona borcumu geri ödemek isterdim. Yoksa vicdan azabı ölene dek susmaz.
Kısacası, sadece sevmek yok bu hayatta. Yalnızca aşk değil insanları birleştiren, el ele tutuşturan. Sadece ilişkiler değil insanların ruhlarını birbirine bağlayan. Kendi erdeminde parlamaktır esas olan.
Eh, daha ne söyleyeyim ay Belkıs?
Yaklaşık iki senedir bir suç romanı okuyorum. Nedense onca zaman geçmesine rağmen bir türlü bitiremedim. İsveçli bir yazarın romanı, adı Engerek.
İşin garibi, aslında konusunu da gayet beğendiğim kitaplardan. Kitabın başlangıcında suçlu sandığın kişi de cinayete kurban gitmiş çıkıyor falan. İlgi çekici, sıkmayan bir olay örgüsü ve kurgusu var.
Fakat İsveç kasvetli sanırım. Ya da, romandaki karakterlerin yaşamlarındaki yaptıkları seçimlerin yanlışlığı ve o yüzden yaşanan pişmanlıklar tüm kitaba sinmiş. Şimdi ülkeye suç atmayayım.
Bu kitabı artık bitirmeye karar verdim manevi kısımdan da yalnız kaldığımdan beri. Barış olarak üzerime çektiğim negatif enerjiye başkalarının buhranlarını da ekleyeyim bari dedim, evet. Hadi, benimkisi aşkın batırdığı dikenlerden kaynaklanan acı ve dışlanmanın verdiği boşluk. Maddi açıdan derdim ise yok.
Peki ya açlıkla sınananlar? Onlar dayanma gücünü nereden alıyorlar?
Etrafındaki dikkat dağıtan unsurların azlığı gerçekten maneviyatla bütünleşmeye yardımcı oluyor mudur Belkıs?
Bunu merak ediyorum aslında biliyor musun?
Çok fazla dua eden biri değilim çünkü. Belki de etmeye başlamalıyımdır? Ne dersin?Gerçi, okula gidecek gücü bulamıyorum daha. Ayaklarımın geri geri adım attığını hissediyorum kapılardan içeri girerken. Sınırlarımı zorladığımın farkındayım lakin durduramıyorum kendimi. Beynimden uzaklaşmama yardımcı oluyor bedenimi yormam. Çözümümden kolay kolay vazgeçebileceğimi sanmıyorum.
Hatta, bu sefer sana yazmayı da kısa tutacağım ve bahçeye çıkıp antreman yapacağım.
Merak etme, canıma kastım yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük | Barış Ozansoy
FanfictionGünlük. Daha doğrusu bakkalın birinden iki liraya aldığım güzel yazı defterine karaladıklarımı beğenmeyince transfer ettiğim bilgisayarım. Sonra word belgesi çalışmayınca da terfi ettiğim metin belgelerim. İşte günlük derken o metin belgelerini kast...