Günlük,
Sana bu kez Belkıs diye seslenmediğim için bana küsebilirsin. Babaannem geldi az önce hastaneye. Bayıldığım haberini alır almaz apar topar yola koyulmuş.
Bana nasılsın diye sorduğunda gönül rahatlığı ile iyiyim diyebilmeyi öyle isterdim ki. Lakin dudaklarımı aralayıp da tek kelime edemedim, o gücü, o cesareti kendimde bulamadım.Daha önce dedim sana değil mi? Evet, söyledim. Korkuyorum günlük.
Babaannem gelmeden evvel bazı taramalardan geçirdiler beni. Soğuk ve cansız makineler sanki ruhumu ele geçirmeye ant içmiş gibiydi. Yanımdaki hemşireler yüzüme gülerken, gözleri tam tersini söylemekteydi.
Mona Lisa'nın canlanıp benimle dalga geçtiğini düşündüm bir an sadece. Komik hayaldi, ama güldürmedi.
Şimdi ise yine bu insanı delirtecek kadar beyaz odada yalnızım. Aklımda önümdeki saatlerde nasıl gelişmeler yaşanacağı, düşümde amazonum. Her daim amazonum. Düşünmek de suç değil ya.
Umarım beni o halde görünce korkmamıştır.
Ah, kimi kandırıyorum ki, herkes gözünün önünde candan kesilen birini görünce korkar.Keşke burada olsaydı bari. Lakin öğretmenler daha fazla telaşlanmasın kimse diye okuldan çıkmaya izin vermemiş olabilir.
Başka ne yazabilirim inan bilmiyorum şu an.
Barış, önünde duran hafif buruşmuş ve yarısı çoktan cümlelerle dolmuş kağıda baktı, zihnindeki kırıntıları yoklarken. Göğüs kafesinin ortasında ortaya çıkan ve saatlerdir gitmemekte ısrar eden yumruyu sonuna kadar ruhundan akıtıp rahatlaması gerektiğinin farkındaydı ve sırf bunun için bile yazmaya devam etmeyi hedeflemişti. Fakat, evdeki hesap çarşıya uymaz derler ya, kalemi ne vakit kağıda değdirse zihni bulanıklaşıyor, sanki ruhu kendinden farklı bir dil konuşuyordu.
Nitekim, on dakikanın ardından, hala tek bir kelime geçirememişti.
Sıkıntıyla derin bir nefes alışverişi yaptı Barış bunun üzerine. Gereksiz düşünmekten başı ağrımaya başlamıştı, zannederse sinüziti azmıştı. Demek ki yatıp dinlenme vakti gelmişti onun için.
Bacaklarının üstüne yerleştirdiği kağıt destesini düzeltti, elindeki kalemi de kapak kısmından kağıtları birleştirme amacıyla kullandı ve hastane yatağının baş ucundaki komodinin çekmecesine koydu, ardından çekmecenin kirli beyaz kapağını elinin tersiyle itti.
Başını tercih ettiğinden fazla kalın olan yastığa koyup gözlerini tavana diktiğinde fark etti ki, etraf sessizdi. Dışarıdan gelen trafik sesi hariç. Bir de koridorda aceleyle atılan adımların sesi.
Beş dakika geçmemişti ki rahatsız bir şekilde doğrultu yataktan Barış. Ani hareket yapmaya kalkışmanın bedelini keskin baş ağrısı ile öderken, artık iyice sabrını taşıran bezginlikle yastığı alıp kolunun üstüne koydu, ardından sarılır bir pozisyonda tekrar yattı, kapadı gözlerini usulca.
Yorgunluğunun kanıtı ise, kısa süre sonra uykuya dalmasıydı. Dünya ile bağlantısı kesildiği için de, Barış önce usulca açılan kapının, ardından sarı saçlarına dokunan minik elin farkına varmadı. Yanağında gezinen parmakları hissetmedi.
***
Merhaba arkadaşlar, bu bölümü kısa tuttum, bunun için sizden özür dilerim.
Bu arada pek fazla yorum gelmediği için hikaye hakkında neler düşündüğünüzü pek bilemiyorum, bu bölüm için yorum yapsanız da biraz konuşsak olur mu ki? Yani hikayenin başından beri aklınıza gelen her şeyi yazabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük | Barış Ozansoy
FanfictionGünlük. Daha doğrusu bakkalın birinden iki liraya aldığım güzel yazı defterine karaladıklarımı beğenmeyince transfer ettiğim bilgisayarım. Sonra word belgesi çalışmayınca da terfi ettiğim metin belgelerim. İşte günlük derken o metin belgelerini kast...