Belkıs,
Dün okula gitmedim. Gidecek huzuru bulamadım kendimde.
Duvarlarım üstüme yürümeye başladılar belli ki. O kadar rahatsızım ki, kemiklerim sızlıyor gözlerimi açtığımda. Başımı yastığımdan kaldırdığımda dönüyor odamdaki her eşya. Tavandan yıldız tozları süzülüyor ve o tozlar gözümü yaşartıyor. Beni öksürük krizine sokuyor ardından dansının.Her neyse. Evden dışarı çıkmadım işte. Hastayım galiba. Şu an seninle konuşurken bile o kadar başım ağrıyor ki betimleyemem sana. Bilgisayarın ışığı acıtıyor gözlerimi.
Babaannem doktora gitmemi önerdi ama ben teklifini geri çevirdim. Çoğunluk gibi sevmiyorum hastaneye gitmeyi. Oranın vitamin, hastalık hatta ölüm sinmiş havasını ciğerlerime doldurmak gelmiyor işime. Evdeki ecza dolabından aspirin aldım yaklaşık yarım saat önce, henüz etkisini göstermemiş olsa gerek.
Ah, kafamda toparlamakta zorlanıyorum cümleleri. Eğer dediklerimden bir şey anlamıyorsan sebebi iyi hissetmemem Belkıs.
Fakat boş ver sen şimdi beni. Nasılsa birkaç güne geçer üstümdeki ölü toprağı.
Geçen gün amazon kızı ilk kez kendi isteğiyle teneffüs vakti geldi yanıma oturdu. Daha önemli şu an bu anı benim için.
Bir şey konuştuğumuzdan da değil oysa ki. Çünkü sadece aynı yöne beraber bakmakla yetindi Yaprak. Ne ağzını açtı, ne dudaklarımı aralamamı istedi. Sadece baktı. Uzaklara, etrafına, bana. Sanki özür diler gibiydi yaşananlardan dolayı, ya da en azından ben öyle anlamak istedim.
Göz göze geldik birkaç dakika. Hüzünlü bir şarkı döküldü gözlerinden yanaklarına.Ne vakit Gökhan seslendi arkadaşına, o vakit yavaşça kalktı ayağa. Ardına bile bakmadı okul binasına doğru koşarken.
O andan sonra, sanırım daha da kötü hissetmeye başladım. Öyle ki, son iki derse girecek gücü bulamadım. Atladım motoruma ve sadece kaçtım.
Onu buluşmaya götürdüğüm ve piknik yaptığımız yerde buluverdim kendimi yarım saat sonra. Biraz da orada oturdum. Oturmaktan başka şey yapamaz hale gelmiştim. Tadım tuzum kalmamıştı hayatta.
Sanırım aşk acısı dedikleri böyle bir kötülük olsa gerekti.
Dün ise yatağımdan dışarı çıkamadım. Üstümde sorumluluklarımdan bile ağır bir yük dolanıyordu. Kahvaltıya inmedim. Babaannem geldi yanıma, neyim var neyim yok öğrenmek niyetiyle beni sorguya çekti şefkatiyle. Ona hastalandığımı anlattım. Tabi, medikal anlamda hastalıktan bahsettim. Bana tavuk suyuna çorba hazırlatmış hemen. En azından boğazımdan iki lokma geçince midem biraz rahatladı.
Yataktan banyoya yolculuk haricinde dışarıya çıkalı yaklaşık bir saat oluyor Belkıs. Ders çalışmaya odaklanayım dedim lakin dikkatimi veremedim. Başımın ağrısı izin vermedi. Aşırı terlemekten de üşüdüm, daha kalın giyinmek yerine pijama üstümü çıkardım, artık salaklık mı ettim akıllılık mı ilerleyen zamanda göreceğiz hep birlikte.
Sanırım aşağı inip bir şeyler yemeye inmek şu an benim için daha iyi olacak. İnsan duygusal boşluğa düşünce yaşama dair ilhamı kayboluyor. Artık yazmak istemiyorum.
Hatta yemeği de boş ver. Ben tekrardan yatmaya gidiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük | Barış Ozansoy
FanfictionGünlük. Daha doğrusu bakkalın birinden iki liraya aldığım güzel yazı defterine karaladıklarımı beğenmeyince transfer ettiğim bilgisayarım. Sonra word belgesi çalışmayınca da terfi ettiğim metin belgelerim. İşte günlük derken o metin belgelerini kast...