Son Sayfa: Final

350 27 9
                                    


Buzdolabındaki şeffaf saklama kabında etrafındaki donuk kaymağa bulanmış kırmızı ayva tatlısına iştahlı bir bakış gönderdim. Elimden gelse bütün bir tepsiyi tek başıma bitirebilecekken, şeker yememem gerektiğinden dün akşam sadece bakakaldığımı hatırlamıştım çünkü. Şimdi sona kalan tek dilimi alıp yemeye cesaret edemiyordum bile. 

Olsun, amazon kızı geldiğinde onun yiyişini izler, avunurdum ben de o halde.

Vücudumdaki tüm sabır kırıntılarını toplayıp ayva tatlısına karşı geldikten sonra taze sıkılmış portakal suyunun bulunduğu cam sürahiyi alıp buzdolabını kapatmış, birkaç porsiyon daha fıstıklı salam doğramış, ardından evin bahçesine kurulmuş klasik kahvaltı sofrasına kurulmuştum. Baş köşedeki babaanneme günaydınlar deyip evimizin yardımcılarına kolaylıklar dilemiştim. İlk lokmamı ağzıma atar atmaz gökyüzüne takılmıştı gözlerim. Eylül ayının ilk haftası geçen seneye nazaran daha sıcak geçiyordu. Beyaz bulutlar yerleşmeye başlamıştı hafiften ama havanın serinlemesi insanı üşütmüyordu. Dedim ya, geçen sene kar yağmadan tamamlanan kış ve dolayısıyla daha az sıcak geçen yaz mevsimi, bu senenin karı ve soğuğu ardından gelen cehennem sıcaklarıyla...

Ne diyorum ben yahu?

Ah, tahmin ettiğimden çok daha fazla heyecanlıydım demek ki. Yine önüme gelen ilk konuya daldığıma göre... 

Gerçi nasıl heyecanlanmayayım? Amazon kızım ile beraber üniversite macerasına bugün itibariyle başlıyorduk ve sevincimizi paylaşmanın düşüncesi bile benim için her şeydi. Bu süreçte benim bir sene kaybetmem ise beni hiç üzmüyordu, çünkü amazon kızım ile aynı seviyedeydim artık. Öyle lafın gelişi falan değil, bildiğiniz aynı seviyede, aynı üniversite, fakülte, aynı bölüm ve aynı kampüs. Çünkü mezuna kalıp boyuna ders çalışmakla geçirdiğim sene ne yapıp edip Yaprak'ı matematik ile barıştırdım ve kendi hedefinden daha yüksek puan almasına elimden geldiğince yardımcı oldum. Bol bol ders çalıştık ve bol bol bilgisayarda oyun oynadık. Cidden vaktimiz yalnızca bu iki aktiviteyle geçti. Fakat meyvesini er ya da geç aldık. İkimiz de birer bilgisayar mühendisliği öğrencisiyiz. Boğaziçi Üniversitesi'nde.

"Evladım, saat kaçta gideceksiniz kampüse? Geç kalmayasınız?" diye sordu babaannem, domates ve tel peynirli lokmasını ağzına atmadan hemen önce.

"Üniversite lise gibi değilmiş babaanne, ya da sizin zamanınızdaki gibi değil artık. Saat on iki buçuk gibi çıkıp Yaprak'ı almaya gideceğim, oradan da kampüse geçeceğiz, zaten internetten kaydını yaptırdı fakat öğrenci belgesi almak, ders programını öğrenmek, kimlik çıkarmak gibi prosedürleri tamamlayacağız sadece. Dediğine göre dersler haftaya danışman onayından geçtikten sonra başlıyormuş."

"Hmm, bizim zamanımızda daha disiplinliydi eğitim kurumları. Ben üniversitede tıpkı lisedeki gibi sabahtan akşama dek ders gördüğümü bilirim. Sizler bildiğin rahat rahat hallediyordunuz her şeyi. Kıskandım valla."

Babaannemin dediğine karşı ağzımdan bir kahkaha koptu. 

"Allah aşkına, bu sene ne ara kaytardığımı gördün, boyuna ders çalıştım, boyuna sınava hazırlandım."

"Hadi be oradan hayta! Ben anlamıyorum sanki, ders çalışıyorum ayağına kız arkadaşınla oyun oynayıp durdun! Sesler duyulmuyor sanıyorsun ama her şeyin farkındayım ben."

"Vay be, koskoca Boğaziçi'ni kazandık yine de yaranamadık be babannem."


Kahvaltıdan sonra doğruca kendimi banyoya attım, elimi ağzımı yıkayıp, dişlerimi fırçaladım. Rutin temizlik yani. Ardından odama döndüm, hazırlandım. Motorun bagajına koyacaklarımı da hazır ettikten sonra babaannemle vedalaşıp evden çıktım. Motorumu çalıştırmadan evvel amazon kızına çağrı bıraktım ki yola çıktığımı anlasın. Ve yolculuk başladı.

Yaklaşık yarım saatin sonunda amazon kızının evinin önüne varabilmiştim. Trafik her zamanki sıkışık halinde olmasına rağmen yine de kısa sürede geldiğim için kendimle hafif çaplı gurur duydum. Motoru evin bahçesine park edip dış kapıya yöneldim. Kapıyı Oya Teyze açmıştı. Şimdilik teyze, siz anladınız.

"Hoş geldin Barış bey oğlum, Yaprak da inmek üzereydi."

Yaprak inmek üzere değildi. Hazırlanmaya henüz başlamamıştı bile. 
Beş dakikada bir beş dakikada hazır olacağına dair söz veren amazon kızını beklerken sıkılmamak adına Oya Teyze'ye katıldım, televizyondaki magazin programını izlemeye başladım. 

Magazinin bile eski tadı kalmamış. Çocukluğumdaki polemiklerden eser yok.
Ha, o zamanlar internetin günlük hayata etkisi bu denli fazla değildi gerçi. Ünlüleri görebildiğin tek kitle iletişim aracı televizyondu ve herkes daha az göründüğü için, bir dedikodu malzemesi aylar boyunca heyecanını kaybetmiyordu. Çünkü bir şey ne kadar ulaşılmaz ise, o kadar değerlidir. Ünlüler de ulaşılmazdı, ya da öyle bir algı yaratılmıştı. Yoksa, neredeyse herkes İstanbul'da yaşıyor, çarşıya çık minimum iki üç tane ünlüye kesin denk gelirsin. Tabi bu İstanbul'da yaşayanlar için geçerli. 
Neyse, artık herkes sosyal medya araçlarında kendi hayatını en ince ayrıntısına kadar paylaşıyor. Bu yüzden hem heyecan eşiği düşüyor, hem de konular kısa sürede tüketiliyor. 
Demem o ki, magazinin de bir tadı kalmadı. 
Tabi bunu bir de magazinciye sormak lazım o ayrı. 

"Oo Sırık bey, görüşmeyeli aptal kutusu bağımlısı olmuşsunuz."

Arkamdan duyduğum sese doğru döndüm başımı.

"Görüşmeyeli bir tarz sahibi olmuşsunuz amazon hanım. Malum beş dakika diye diye beş sene geçti."

"Ay, abartmayalım lütfen. Bu benim iyi hallerim, aksini görmek istersen bilemem."

"Yok, mümkünse kalsın. Hadi çıkalım vakit kaybetmeden, bir an önce işimizi halledelim."

Oya Teyze'ye hoşçakal dedikten sonra hızlıca kampüse doğru yola çıktık. Yaklaşık bir saat sonra üniversiteye varmıştık. Öğrenci işlerini bulup yapmamız gereken işlemleri hallettik, eğitim göreceğimiz binanın içini turladık, yeni insanlarla tanıştık, manzaranın tadını çıkardık, bir ara çimenlere uzanıp önümüzdeki sene neler yapacağımızın hayalini kurduk, simit yedik ve ayran içtik, ardından kampüsten çıkıp sahile indik, küçük çaplı bir yürüyüş yaptık, banklardan birine oturup müzik dinledik. Kulaklığın sağı onda, solu bendeydi. Kulağımızdaki ezgilerle maviliklere dalmışken amazon kızı başını omzuma yasladı. Ben ise ona döndüm yüzümü. İçime dolan huzurla gülümsedim.

Yaklaşık üç sene önce, yine Boğaziçi'nin altında oturduğumu hatırladım o an. O zaman otururken tek başımaydım, kalbimde bilmediğim bir dilin fısıltıları çalınıyordu ve amazon kızım beni daha tanımıyordu. 

Acaba gerçekleşir mi diye düşünmüştü. Gerçekleşeceğine ihtimal vermemiştim. 
Gerçek oldu. 

Sanırım ölene kadar bunun şaşkınlığını üzerimden atamayacağım. 

Seni seviyorum Yaprak. Seni seviyorum amazon kızı.
Hayatıma yepyeni anlamlar kattığın için sana minnettarım.

***

Ve sizinle son kez bu hikayede buluştuk. 

Yeri geldi güldük, yeri geldi hüzünlendik, fakat sabredip sonuna kadar dayandık.
Beni yarı yolda bırakmayan ve bana destek olan herkese teşekkürlerimi sunarım. Bir hatam olduysa özür dilerim. 

Bir sonraki kurguda görüşmek dileğiyle.

Şimdilik hoşçakalın.


Günlük | Barış OzansoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin