Belkıs,
İşler hiç iyi gitmiyor. Sanırım asla tahmin edemeyeceğim bir yola saptım.
Fen ve Din Kültürü sınavlarına girdikten sonra ertesi gün üçüncü tenefüste Ali kesti yolumu, mimikleriyle konuşmamız gerektiğini anlattı, ben de onu dinlemeye karar verdim ve bodrum katına indik.
Kimsenin ikimizi görmeyeceğine emin olduktan sonra ağzından çıkan ilk cümle "Sen hala Yaprak'ın aklını bulandırmaya mı çalışıyorsun?" oldu.
Kaşlarım beynimin kontrolüne gerek duymadan çatılıvermişti anında.
"Ne münasebet? Yine hangi paranoraya kapıldın acaba çok merak ediyorum." dedim.
O ise sinirle burnunda verdiği nefes eşliğinde dibime kadar yanaştı. Gözlerini kısarak benim irislerimle buluştu, göz bebekleri loş ışığın da etkisiyle iyice büyüdü. Koyu gözlerinin tonu belirsizdi şimdi, sadece simsiyah bir tabaka ile karşı karşıya kalmıştım.
Keşke bu nefretin mantıklı bir sebebi olsaydı. İşte o vakit bu korkutucu bakıştan etkilenip kendimden utanabilirdim. Fakat ben yanlış bir şey yapmadım Belkıs. Umarım beni anlıyorsundur.
"Yalan söyleme. Hala onunla mesajlaştığını, hatta yüz yüze görüştüğünü anlamıyor muyum sanıyorsun? Sen de hiç mi utanma denen bir şey yok? Beni seçtiğini görmezden gelmek onu sana getirmeyecek bunu o kalın kafana sok." diye hırladığında, sağ elinin işaret parmağı da silah gibi yüzüme doğrulmuştu. Bana gardımı almamı söylüyordu adeta.
"İnsanları dinlememekle geleceğini olumsuz yönde etkilediğinin umarım farkındasındır Ali. Ben ona selam dahi vermiyorum demedim. Tabi, seni seçti ve ben yine de onunla konuşuyorum. Fakat konuşmalarımız iki arkadaş ilişkisi içerisinde gelişiyor. Kendime ahlaksız denmesini asla kabul etmem bunu bilesin."
"Hah, iki arkadaşmış, sen onu benim külahıma anlat. Çocuk yok senin karşında. Arkadaş ayağına hala doğru kişinin sen olduğu algısını empoze ediyorsun Yaprak'a."
Giderek sınırı aşmıştı yani anlayacağın Belkıs. Şu noktada tabi benim de sinirim tepeme çıkmaya başlamıştı.
"Diyelim ki tam da dediğini yapıyorum Ali, neden bu kadar korkuyorsun benden? Sen demiyor musun beni tercih etti, ben kazandım, sen kaybettin diye. Madem oyun bitti, neden hala benim yapabileceklerimden korkuyorsun? Yoksa sen sevgilinin sevgisine güvenmiyor musun? Bunu mu ima etmeye çalışıyordun acaba şimdiye kadar?" diye tısladım ben de. Madem havlamaya yeltenmiş bir köpek olmak istedi, o zaman yılan tarafımı ortaya çıkarmanın tam sırasıydı.
"Ne saçmalıyorsun sen? Onu kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum." diye itiraz etti Ali.
"Ama onun aşkı hakkında hiçbir yorum yapamıyorsun. Emin ol herkes senin ona duyduğun aşkın farkında. Lakin ya Yaprak? Onun hissettikleri gerçek aşk mı yoksa sadece bir yanılsama mı? İşte buna sen bile ne cevap vereceğini bilemiyorsun. Ona güvenmiyorsun ve kendi sevginle ikinize de yetebileceğini düşlüyorsun. Ama bu böyle gitmez ben sana söyleyeyim." sırıtışıma engel olamadım ve kıvrıldı dudaklarım yukarıya umarsızca. O ise sonunda benden birkaç adım geri gitmiş ve yanlarda üst üste atılmış kutulara elleriyle dayanmıştı. Kısa süre sessiz kaldı, kendini dinledi belki de. Ardından yüzünü tekrar bana döndü.
"Bana akıl vermeye kalkma sakın. Aylardır yaptığın şeyi tarif ettin az önce. O sana ısrarla feminen görünmek istemediğini söylerken, sen onu dinlemedin ve dayatmalarınla onu kendine zorla aşık edebileceğini düşündün. Ben ise onu incitmeye kıyamadığım için on iki sene aşkımı kalbime gömdüm."
"İşte ben buna sadece korkaklık derim. Ali, senin açından susmak en büyük fedakarlıklardan gibi görünebilir, ama inan bana, fırsat varken konuşmak, harekete geçmek yerine güvenli sığınağına pusup hiçbir şey yapmamak, insana anca vakit kaybettirir ve mutsuzluk getirir. Şimdi Yaprak benimle birlikte diyebiliyorsan eğer buna en büyük etken yine benim, asla bunu inkar edemezsin. Beni tehdit olarak gördün, bir yerlerin tutuştu da öyle geçtin harekete. Peki ya ben hiç gelmeseydim? O zaman ölene kadar susacak mıydın?"
Ali tamamen karanlığa gömülmüştü böylece. Ama Belkıs, gerçekleri konuşuyordum o an ve hiç pişman değilim laflarım adına.
Lakin suskunluğun üzerine gelen atak beni hazırlıksız yakalamıştı.
Çünkü Ali birden üzerime atılıp beni demir bir dolabın üzerine itmişti.Sırtım demirle buluştuğu an aslında pek rahatsızlık hissetmedim. Fakat sonrasında başımın dolap kenarına tak diye çarpması üzerine tüm vücudumu keskin bir acı kaplamıştı. Ah, Belkıs, boyumun gereksiz uzunluğu yine bela getirmişti üzerime. Ali'nin merdivenlerden yukarı çıkmasını izlerken iki elimle de başımı tuttum. Acıdan bağırmamak için kendimi zorluyordum, dişlerimi bile kenetlemiştim.
Erkekler ağlamaz dediklerinden değil, sadece Ali'ye o zevki yaşatmamak için sustum.
Ders zili çalana kadar bekledim çöktüğüm yerde. Ne vakit kafa ütüleyen ses okul binasının her yerinde duyulmaya başladı, o vakit kalktım ayağa. Tabi ani hareket edince başım dönmüştü. Dengemi sağlam tutmaya uğraşarak merdivenlerden çıkmaya başladım. Hatta birinci kata kadar gayet güzel ilerliyordum. Birkaç kişi iyi misin diye sordu fakat gelişigüzel cevaplarla onları geçiştirmiştim.
Ta ki amazon kızı beni yeniden bulana kadar.
Pencerenin kenarında oturduğu yerden kalkmıştı bana seslenirken amazon. "Barış, neyin var?" diye sorduğunu duydum.
Ben de hipnoz edilmiş gibi tırabzanları bırakıp ona doğru yürümeye yeltendim.
Beş adım atmamışım ki, birden gözlerimin arkaya kaydığını hissettim.
Sonra etraf karardı, sonra bedenimin soğuk zeminle buluştuğunu anladım.
Anladım ama, anladığımı kimseye anlatamadım. Anlatmaya çalışınca da anlamadılar.Sonra gözlerimi bir açtım Belkıs, hastanedeydim.
Çok klişe değil mi? Ama bazen o klişe hikayelerin günlük hayatta sıkça karşılaşılan olağan durumlar olduğunu unutuyoruz.
Derken doktorun biri girdi kapıdan içeri, yaklaşık kırk beş dakika önce. rutin kontrolleri yaptı, bana başımın iyi olduğunu söyledi.
Her şeyi söyledi ama iyi olduğumu söylemedi Belkıs.
Sadece bazı tetkikler yapmaları gerektiğini söyledi, iyi günler diledi ve odadan gitti.Hiçbir doktor sırf daha fazla para kazanmak adına ekstra muayene yazmaz, bunu küçük bir çocuk bile bilir Belkıs.
Başımı çarptığım için de zaten ben baygınken ona bakmışlardır.
Madem hal böyle, o vakit başka neye bakabilirler ki?İşte bu noktada telaşlanmaya başladım Belkıs. Bu satırları hemşireden rica ettiğim kağıtlara yazıyorum an itibariyle. Saat akşam on buçuğa gelmek üzere. Ve beni dışarı salmadılar.
Babaannemin benden haberi var mı emin değilim. Gerçi artık hiçbir şeyden emin değilim ya neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük | Barış Ozansoy
FanfictionGünlük. Daha doğrusu bakkalın birinden iki liraya aldığım güzel yazı defterine karaladıklarımı beğenmeyince transfer ettiğim bilgisayarım. Sonra word belgesi çalışmayınca da terfi ettiğim metin belgelerim. İşte günlük derken o metin belgelerini kast...