Bölüm 9

84 10 2
                                    

Sabah uyandığımda ilk iş Didem'i arayıp dışarıda kahvaltı etmeyi önerdim. Dün erittiğimiz buzların geride bıraktığı soğukluktan da kurtulmak niyetiyle.

Tüm olanları anlattığımda şok üstüne şok yaşadı Didem. "Bir de bana diyordun hiç tanımadığın birine telefon numarası verilir mi diye, hiç tanımadığın birine evlenme teklif etmişsin sen!" dedi. Aslında benim daha büyük bir pervasızlık yaptığımı göstermeye, Oktay'la arasındaki ilişkiyi aklamaya çalışıyordu gözümde. "Aynı şey mi?" dedim. "Ben bunu yapmadan önce sözü senet olan arkadaşıma danıştım, Leyla'ya. Ya sen? Körü körüne geçtin bir kapıdan."

Bunun üzerine Oktay'ı hiçbir şekilde gözüme sevimli gösteremeyeceğini umarsızca kabullenmişti.

Ya çocuk kalitesini ölçeyim diye uyuşturucu koydu önüme, üç yıldır eczacılık okuyup torbacı muamelesi görüyorum şu hale bak. diyen iç sesimi şu an için susturdum.

"Peki ne zaman evleneceksiniz?" diye konuyu değiştirmesi işime geldi.

"Güzel soru, ben de bilmiyorum. Ama elini çabuk tutacaktır Tolga."

"Biz de çabuk tutalım öyleyse, hadi gel gelinlik bakalım!"

"Ne?"

"Ya boş günümüz bugün, gelinlik seçmekten daha keyifli ne yapabiliriz şu anda?"

"Gezebiliriz, film izleyebiliriz, alışveriş yapabiliriz mesela."

"Ben de onu diyorum! Hadi gel gelinlik alışverişi yapalım."

Bıkkın bir ifadeyle "Gerçekten mi Didem?" dediğimde sevinçle kafasını evet anlamında yukarı aşağı salladı.

"Bekle de anneme ve ablama haber vereyim bari, onlar da gelsinler."

Bir saat sonra gelinlik mağazasındaydık; annem, ablam, Didem, ben ve Meltem Teyze. "Aradığında Meltem'le konuşuyordum onu da davet ettim." diye açıklamıştı annem. Hayır, bizim buraya gelme kararını vermemizin üzerinden yalnızca bir saat geçmişken herkes nasıl hazırlanıp, bulundukları konumdan çarşıya uzanan yolu aşıp bu sürede gelebildi de tam takım buradayız akıl erdiremiyordum. İnsanın gideceği yer gitmek istediği bir yer olunca zamana karşı en iyi performansını sergiliyordu demek.

Burada olduğuma tek kelimeyle inanamıyordum. Evlilik, karşı olduğum bir şey değildi asla, ama uzun uzun düşünerek kendimi kaptırdığım bir düş de olmamıştı hiç. Olacağı varsa zamanı geldiğinde olur deyip geçtiğim, üzerinde kafa yormadığım bir konuydu.

Kendimi bir düğünde düşündüğümde çok boşluk kalıyordu oluşan manzarada, özellikle de damat konusunda. Şimdi Tolga'ydı o. Ama düğün fikrini düşündükçe yüzüm buruşuyordu. Düğün işine hiç girmememizi, yalnızca nikah töreni yapmak istediğimi ilk fırsatta söylemeliydim Tolga'ya.

Aşırı gösterişli, kabarık modellere bakan küçük gelin takımımıza zıt bir şekilde sade ve şık olan gelinliklerde geziniyordu gözlerim. Birkaç tanesini beğendikten sonra denemeye gittim. Annem her birinin üzerimde nasıl durduğunu görünce ayrı duygulanıyor, Meltem Teyze her gelinlik için yılların modacısı edasında incelemeye soyunuyor, Didem inatla hiç sevmediğim prenses modelleri tavsiye ediyordu. Bu durumda en sağlam fikri alabileceğim kişinin ablam olduğunu söylemeye gerek yok sanırım...

Nezaketten ödün vermeyerek hepsini saygıyla dinledim ama aslında yalnızca ablamın söyledikleri yönlendiriyordu beni. Seçeneklerimizi önce üçe sonra da ikiye indirdik. En sonunda ablamın da benim de gözümüz tek bir gelinlikteydi; düz kesimli, aynı anda hem asil hem sevimli duran, kolları tül, zarif bir model. Benim tarzıma en çok uyan seçenek. Vakit kaybetmeden satın aldık onu. Kabinde debelenerek gelinlik denemekten gelen bunalmışlıkla kendimi nasıl attığımı bilemedim mağazadan dışarı.

Eve gidecek oldukları için gelinliği annem ve Meltem teyzeye emanet etmemin ardından ablam ve Didem'le baş başa kalmıştık, Porsuk Çayı'na gidelim de oturalım bari diye düşündük.

Önümüzden akan suyun bir tarafındaki boş alana yerleşmiş, marketten aldığımız içecekleri yudumluyor, bir yandan da sohbet ediyorduk. Her zamanki gibi akan suyun karşılıklı her iki tarafı da gençlerle doluşmuştu yine buranın. Buraya dair en çok bunu seviyordum; herkesin bir arada olup kendi halinde takılmasını, tanımdakıları yabancılarla aynı ortamı paylaşmaktan memnuniyet duyuyor oluşunu...

Telefonumun çalmasıyla bölündü sohbetimiz. Ekranda yazan isme baktım, Tolga. Bekliyordum zaten, hiç zaman kaybetmemeye çalışıyordu. Kaybedecek bir dakikası bile yoktu çünkü. Yanımıza gelmesi için onu davet ettiğimde memnuniyetle kabul etti. Samimimyet dolu sesimizle yaptığımız kısa telefon görüşmesinin ardından telefonu kapattığımda bu kadar kısa sürede bu kadar yakın arkadaş oluşumuza şaşırdım.

Bize katıldığında telefonu kapatmamızın üzerinden yarım saat kadar geçmişti. Sohbet esnasında "Serhat kız isteme için kendisine smokin almaya gitti biliyor musun? Acayip ciddiye aldı bu işi." deyince güldüm.

"Biz de Aylin'e gelinlik aldık bugün." diyen Didem'e döndüm kocaman açılmış gözlerimle. Şuursuzca oluşturduğu dünden razı imajını dağıtmak amacıyla "Didem'den çıktı bu fikir, peşinde sürüklenen ben oldum." dedim.

"İyi yapmışsınız, bu da hallolmuş böylece. Nasıl bir şey seçtiğini de merak ettim doğrusu." dedi Tolga.

"Bunda merak edecek ne var, düz gelinlik işte." dediğimde "Öyle, ama senin pek ilgi alanın gibi durmuyor böyle şeyler. O yüzden merak ettim." dedi. Beni henüz birkaç gündür tanıyorken hakkımda böyle isabetli fikir yürütebilmiş olması hayret verici.

"Görmen mümkün değil ama Tolgacığım, nikahtan önce gelinliği görmek uğursuzluk getirir." diye konuya giren ablama baktım.

"İnanıyor musun sen böyle şeylere? Batıl inanç kelimesindeki batılın kelime anlamını açıklamama gerek var mı gerçekten?"

"Ayaklı mantık konuştu. Gerçi bir hafta içerisinde birisiyle evlenmek ne kadar mantıklı bilemem ama..." diye bana takılan Tolga'ya güldük.

Devamında da gündemimiz buydu, bundan sonra hangi adımları atacağımız. Tolga ve Serhat'ın yarın akşam bize gelmesini kararlaştırdık. Sonraki gün de ben Tolga'yla buluşacaktım ve davetiye, salon gibi bazı nikah işlemlerini halledecektik. Ondan sonra mümkün olan en kısa sürede de... Aylin Aybar Işıtan olacaktım!

Porsuk'ta paylaştığımız espiriler ve gülücüklerle süslü bu keyifli dakikaların ardından dağıldık hepimiz.

Gün sonunda bu kadar yorulmuş olabileceğimi düşünmüyordum hiç, enerjimin büyük kısmını üzerimden gelinlik geçirmeye çalıştığım kabinde bırakmış olmam muhtemel.

***

Gece bir aşk filmi izledim, daha çok gençlik filmi sayılır. Gel gör ki çok uzak hissettim kendimi o sahnelerden, o duygulardan. Örneğin o kıskançlıklar... Erkeğin onu giyme, buraya gitme şeklindeki sahiplenmelerinden hoşlanan genç kız bana o kadar uzak ki. Var mı gerçekten bu şekilde özgürlüğünün kısıtlanmasından hoşlanan, "Senin tek sahibin benim." gibi cümlelerle eşya muamelesi görmekten memnun olan insanlar? Erkek kızı hırpalarcasına tutarken, yüzüne bakıp öfkesini kusarken nasıl olur da bunu beni seviyor diye değerlendirebilir bir kız? Hele o "Şunu yap, bunu yapma." şeklindeki hükmedici, emir kipleriyle bezenmiş cümleler yok mu bir de...

Peki ya, iyi ve masum kızların seks düşkünü, alkol bağımlısı erkeklere ya da mafya babası gibi tiplere aşık olması akla mantığa sığıyor mu hiç? Yalan değil, ben de çekici buluyorum kötü çocuk tiplemesini. Ama bu tipleme etrafını kırıp döken, şiddet yanlısı bir tip değil asla. Daha çok rahat tavırlı, başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerini değil de kendisinin kendi hakkındaki düşüncelerini umursayan, az konuşan, alışılmışın dışında bir tarzı olan, gerçekçi, toplumdan biraz uzak yaşayan ama depresif olmayan bir erkek geliyor aklıma kötü çocuk deyince. Yoksa karşısındaki kadını aşağılayan, hemen şiddete başvuran, egoist bir erkeğin neyini sevebilirim ki?

Epey değerlendirdim o gece bunları zihnimde. Belki hiç aşık olmadım ama aşkın böyle bir şey olmadığından da kesinlikle emindim. Hiçbir zaman bu tür zorbalıklara tozpembe gözlüklerle bakıp da aşk sanmamayı diledim.

Bu Evlilik Biraz Ani Olmadı Mı? #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin