"Asla!"
Koşaradım merdivenleri çıkıp hırsla odamın kapısını çarpmadan önceki son sözüm oluyor bu. Kendimi sırtüstü yatağın üzerine atıp düşünmeye başlıyorum; annemi, ablamı, hafızamda görüntüsü unutulmaya yüz tutmuş babamı ve peşimi bırakmayan o sinir bozucu herifi.
Aslında her şey birkaç hafta önce başladı... Birkaç hafta? Hayır hayır, eğer ki sebep sonuç ilişkisine bağlarsak durumu, aslında her şey çok uzun yıllar önce başlamış oluyor. Bilirsiniz, kelebek etkisi.
Annemin lise yıllarının son demlerini yaşadığı zamanlar... dostluklarını bugün bile sürdürdükleri dört kişilik bir kız arkadaş grubu var. O zamanlar grubun ele avuca sığmaz kızı olan Meltem teyzeden çıkıyor okulu kırma fikri. Üzerlerinde okul forması, sırtlarında çanta, ellerinde birkaç kitap okuldan kaçıp lunaparka gidiyorlar. Dönmedolap, çarpışan arabalarla epey eğleniyorlar ancak balerine bindiklerinde işler değişiyor. İnince kendini kötü hissettiğini söylüyor annem, başı dönüyor. Düşmemek için de arkadaşlarından birinin koluna tutunuyor, pardon, tutunduğunu sanıyor. Çünkü aslında yabancı bir genç erkeğin kolunu tuttuğunun farkında bile değil. İşte o genç erkek benim babam; Adnan Aybar.
Annem gözlerini açıp da karşındaki yabancıyı görünce ışık hızıyla çekiyor elini, "Ben... dönmedolap, gondol... kendimi iyi hissetmiyorum, sizi arkadaşlarımdan biri sandım, kusuruma bakmayın." diye açıklamaya çalışıyor.
"Lütfen rahatsız hissetmeyin, sorun değil." diyerek kibar bir tavır sergileyince artı puan alıyor annemden bu yabancı. "Adım Adnan, isterseniz sizi bir hastaneye bırakayım." Şeklindeki teklife "Gerek yok." diyor annem, teşekkür ediyor ve arkadaşlarıyla birlikte eve dönüyor.
Ertesi gün okul bahçesinde Birgül teyzeyle yürürken tıpkı bir önceki gündeki gibi takım elbise giymiş, uzun boylu, esmer, genç adam çarpıyor gözüne. (Eh, semtteki tek liseyi bulmak zor olmasa gerek.) Adnan Bey de onu görüyor ve yavaş adımlarla yanına geliyor, "Merhaba,... Bana isminizi bahşeder misiniz?" diye nazikçe soruyor. Kısa bir teredütten sonra yanıtlıyor annem, "Sevda."
"Merhaba, Sevda hanım, yarım saattir buradayım ama sizinle bir şeyler içmek için geçerli bir bahane bulamadım, umarım sadece sizinle tanışmak istiyor oluşumu geçerli bir bahane olarak sayarsınız."
Etkilense de belli etmiyor annem. Okul çıkışı için sözleşiyorlar. Ve o gün dakikaların, saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorlar. Sonra tekrar buluşuyorlar, tekrar ve tekrar. Karşısındaki adamın Aybar Teknoloji Şirketi'nin varisi olduğunu öğreniyor zaman içinde.
Derken annemin lise hayatı noktalanıyor. O dönemlerde kız çocuklar –ne yazık ki- üniversiteye gitmiyor, evleniyorlar genelde. Mezuniyetinin üstünden çok zaman geçmeden de görücü geliyor, "Beğenmedim" deyip üstünü kapatıveriyor annem, sonra da gidip doğruca babama anlatıyor olanları. Babam ailesiyle konuşuyor, çiçekler çikolatalar alınıyor ve koskoca Aybar ailesi annemi istemeye geliyor. Kısa bir süre sonra da evleniyorlar.
İşte bu Birgül, Meltem ve Başak teyzeden duya duya ezberlediğim annemin masalsı evlilik öyküsü. Ne kadar da büyük bir eski zaman aşkı değil mi? Değil. Başladığı kadar masalsı devam etmiyor çünkü.
Evliliklerinin ikinci yılında ablam doğuyor, dördüncü yılında da ben. Ben henüz yeni yürümeye başlamış bir bebekken babam annemi karşısına alıyor ve şirketteki stajyerlerden bir kadına aşık olduğunu, onunla evlenmek istediğini söylüyor. Kararı öylesine kesin, olayı kafasında bitirmiş olduğu öylesine açık ki... Gururlu kadın annem, "Pekala" diyor yalnızca, beş yıllk evliliklerini tek celsede bitiriyorlar. Kaldığımız ev ile ablamla benim velayetim annemde kalıyor. Bundan sonra uzunca bir süre annem üzüntüsünü içine atıyor, gecelerce ağlıyor.
Babam şimdi o kadınla evli, nam-ı diğer Ceyda Aybar'la. Cemiyet dergilerinde boy boy fotoğraflarını görmek mümkün, çocukları yok.
Annemle yıllardır yüzyüze gelmemiş de olsalar iş dünyasından ve Ceyda Hanımdan fırsat buldukça ablam ve benimle görüşüyor babam. Ancak son görüşmemizin üzerinden epey zaman geçti doğrusu.
Ablamınsa bütün bu olaylardan benden daha fazla yara aldığı aşikar. Zira ben bir bebektim, oysa babasının gittiğini anlayabilecek yaşta bir çocuk. Belki de bu yüzden böylesine öfkeli.
Artık bunları düşünmek istemiyorum. Kontrolüm dışında gelişmiş geçmişten hayıflanmak tarzım değil benim. Olan oldu sonuçta; hepsi geçmişte kaldı. Yarınsa iş günü. Bu yüzden ışığı kapatıp huzurlu bir uykunun kollarına bırakıyorum kendimi.
***
İş saatimden oldukça erkene kurduğum alarmın sesiyle kalktım. Güne çok erken başlamış olmanın getirdiği rahatlıkla yayıla yayıla hazırlandıktan sonra yola koyuldum. Hava o kadar güzel ki bugün, 22-23 derece civarında sanırım. Güzel hava sebebiyle daha bir neşelendikten kısa bir süre sonra vardım çalıştığım kafeye.
Adımımı içeri atar atmaz Arkan'ı yine masalardan birine oturmuş gördüğümde yüzümdeki belli belirsiz gülümseme solup gitti. Gözlerimi devirerek geçip, üzerinde "Billur Kafe" amblemi bulunan kısa turuncu önlüğü belime bağlamak üzere uzaklaştım.
Geri döndüğümde Arkan'ın hala yerinde olduğunu, sipariş vermek istediğini belli eden bir işaret yaptığını gördüm. Garson arkadaşlarımdan birinden bakmasını rica etmeye niyetlensem de etrafa bakındığımda ortamı gözetleyen müdürden başkasını göremedim, mecbur gittim yanına. Yanına gitmeye mecbur olsam da göz teması kurarak konuşmaya mecbur değildim, yüzüne bakmadan elimdeki not kağıdına bakarak sordum;
"Hoşgelmediniz, ne istersiniz?"
"Bana biraz daha kibar davranmanı."
"Çok beklersin. Sipariş vermeyeceksen gidiyorum." deyip arkamı döndüğüm sırada uzanıp kolumu tuttu. Buna karşılık ateş saçan gözlerimi diktim üzerine. Dişlerimin arasından konuştum;
"Bırak."
"Hayır, konuşacağız."
"Ya bırakırsın ya da taciz ediyor diye bağırırım. Sonrasında dayak yemeden çıkamazsın buradan."
Bıraktı.
"Abartmıyor musun, dokundum sadece."
Daha da sinirlendim.
"İsteğim dışında. Bunun adına taciz denir."
Daha fazla yanında duracak tahammülüm yoktu, kafamı onaylamazca iki yana sallayarak uzaklaştım.
Ailemin sinirlerimi zıplatan bu çocukla evlenmemi destekliyor oluşu... nasıl diyeyim ki, inanılır gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Evlilik Biraz Ani Olmadı Mı? #wattys2018
Genç Kız Edebiyatı#aşkhikayesi hastaginde 9 oldu. Ayakları yere sağlam basan, mantıklı bir kızdır Aylin. Birdenbire ne oluyor ki kendini neredeyse tanımadığı bir adamla kendi isteğiyle evlenirken buluyor?!