Bölüm 8

98 9 12
                                    


   Bugünün tatil günüm olması elbette bir şey fark etmiyordu, her gün erkenden kalkmaya alışmış vücudum biyolojik saatine uygun olarak erkenden ayaklanmıştı. Ne giyeceğime karar vermek için giysi dolabının önünde kırk beş dakika harcamıştım. Hayatımdan asla geri alamayacağım kırk beş dakika. Sonra da buna zaman kaybettiğime üzülüp uyumlu olacağını düşündüğüm ilk kıyafetleri giymiştim.

Saat 11'de buluşma yerimiz Kanlıkavak Parkı'nda olmam gerekiyordu. Kol saatime baktım, daha zamanım vardı. Bizimkileri de uyandırmaya kıyamayınca kendi kendime kahvaltımı yapıp evden çıktım. Saat tam on buçuğu gösterdiğinde tramvaya binmiştim.

Vardığımda uzaktan gördüm onu, beni farkedebilmesi için el salladım. El sallayarak beni gördüğünü belli ettiğinde yanına gitmek üzere adımlarımı hızlandırdım. En son görüştüğümüzde de bu şekilde vedalaşmıştık, el sallayarak. Açılışı da aynı şekilde yapıyorduk şimdi.

Boş olan ahşap bir masaya geçip karşılıklı oturduk. Tuhaf bir biçimde, sanki yıllardır tanışıyormuş gibi sıcak bir samimiyeti paylaşıyorduk tekrardan.

Tolga "Bir an önce birbirimizi daha iyi tanımalıyız." dediğinde dünyanın en mantıklı şeyini söylemiş gibi hak verdim. Bir bakıma dünyanın en mantıklı şeyini söylemiş sayılırdı zaten.

"Pekala, ben başlayayım öyleyse. Babamı zaten tanıyorsun, annem ve babam ayrı. Ben annemle ve ablamla aynı evde yaşıyorum. Onun dışında... Ablam öğretmen, tarih öğretmeni. Annem de küçük bir bijuteri işletiyor. Anadolu Üniversitesi'nde eczacılık okuyorum..."

"Biliyorum, beşinci sınıfa geçmişsin."

Biliyorsun demek dercesine baktım.

"İstediğin kadar araştır beni diyen sen değil miydin, araştırdım işte." deyip gülümsedi. Şu an farketmiştim, çok görkemli bir gülümsemesi vardı.

"Aynı üniversitedeyiz bu arada, işletme okuyorum ben de. Ama hiç gördüğümü hatırlamıyorum seni kampüste."

"Belki de görmüşsündür ama dikkat etmediğin için unutmuşsundur." dedim kayıtsızlıkla.

"Görmüş olsam unutacağımı hiç sanmıyorum."

Açıksözlülükle dile getirdiği bu beklenmedik cümle karşısında ne tepki vereceğimi bilemedim. Neyse ki hemen konuyu değiştirip beni bu dertten kurtardı.

"Benim merak ettiğim küçük bir araştırma yaparak öğrenebileceğim bu yüzeysel bilgiler değil. Hatta sorumu kafama takılan küçük bir detaya çekeceğim, 'seninle evlenmek için kişisel sebeplerim var' demiştin. Neler onlar?"

İfadem yüzümde dondu bir an, Tolga'ya bakakaldım. Kafamda yaptığım yalnızca birkaç saniyelik değerlendirmenin sonucunda karar verdim. Ona karşı açık olmalıydım değil mi? Evleniyoruz sonuçta.

"Bunu sormana sevindim aslında, seni öylece bir olayın içine çekmek istemezdim." dedim gitgide cılızlaşan sesimle. "Aslında sana evlenelim dememin en büyük sebebi şu..."

Rahatsızca kıpırdandım yerimde, ama her şeyi bilmeye hakkı vardı. Acele etmeden, tane tane anlatmaya devam ettim.

"Beni rahatsız eden biri var... Kafayı bana takmış, zengin, şımarık bir çocuk. Aslında aynı bölümü okumuyoruz ama bir kere bizim fakülteden bir arkadaşının yanına gelmiş, ilk o zaman fakülte kantininde görmüş beni. Sonra her yerde karşıma çıkmalar, rahatsız etmeler... Evli bir kadına da rahatsızlık verecek kadar alçalmayacağını düşünüyorum."

Bu Evlilik Biraz Ani Olmadı Mı? #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin