Bölüm 4

107 14 0
                                    



"Ne?"

"Duydun beni. Benimle evlenip evlenmeyeceğini sordum."

"Ohoo, bir sen eksiktin." diyen Serhat'a yöneldi bakışlarım.

"Sana sormadım Serhat, lütfen cevap verme görevini Tolga'ya bırak."

"Adımla hitap ediyor bana. Duydun mu kuzen, adımla hitap etti bana!"

Ben Serhat'a bunda bu kadar şaşıracak ne var bakışı atarken Tolga'nın da ona aynı bakışı attığını görünce güldüm. Sonra aklından geçenin ne olduğunu anladım ve merakını giderme niyetiyle yanıtladım.

"Sakin ol Serhat, sizi takip eden bir sapık falan değilim. On dakika önce konuştuklarınızı duyan bir çalışanım sadece."

Bir oh çekti Serhat, sapık olmadığım için gerçekten rahatlamışçasına. Bu komik haline bir kez daha gülmek istesem de ciddiyetimi bozmamak adına tuttum kendimi.

"Neden hiç tanımadığım bir kızla evleneyim ki?" diye sordu Tolga, haklı olarak.

"Az önce saydığın sebepler için. Ablan, şirket vesaire. Benim de kendimce nedenlerim var tabi."

Anlamaz gözlerle bana bakıyordu, ikisi de.

"Pekala şöyle diyeyim. Benim adım Aylin Aybar. Bu soyadı bildiğine yüzde yüz eminim. İstediğin kadar araştır beni, hem daha iyi tanımış olursun. Görüyorum ki şu an ikimizin de bazı kişisel sorunları var, çözümümüzse aynı yoldan geçiyor olabilir, yani evlenmekten. Neden birbirimize yardım etmeyelim? Şahsen mantıklı bir öneride bulunduğumu düşünüyorum." dedikten sonra tepkisini görmek için birkaç saniye ona baktım, sonra da konuşmamı noktaladım; "Cevabını bildirmek istediğinde beni nerede bulacağını biliyorsun."

Boğazımı temizleyerek kalktım masadan. İçimdeki çılgın kızı susturup garson kimliğimde sordum bu defa;

"Başka bir isteğiniz var mıydı?"

"Ha- hayır." dedi Serhat.

Yüzüme nazik bir gülümseme takınıp "Öyleyse size afiyet olsun." dedim ve bu iki kuzeni şoke olmuş biçimde baş başa bırakıp gittim.

İkisi de kalkıp gittiğinde gözlerim onlara dalmış vaziyette, ağırlığımı verdiğim sağ elimi boş bir masaya koymuştum. Elimi çekerken farketmeden yere düşürdüğüm bardağın parçalanış sesiyle az önceki coolluğumdan eser kalmamıştı. Masa sandığım kadar boş değilmiş demek ki(!). Dikkat dolu hareketlerle cam parçalarını toplamanın başına geçtim.

Bir iş günü daha bitmişti nihayet. Önlüğümü belimden çıkarıp astım, ince mevsimlik ceketimi giydim ve eve gitmek üzere kafeden çıktım. Yolda uzun uzun düşündüm.

Bugün yaptığım şey için birçok sıfat seçilebilirdi; saçma, pervasız, uçarı... Ama her nedense benim için gayet rahattı. Yanlış bir şey yapmış gibi hissetmiyordum kendimi çünkü zaten ileride bir aşk evliliği yapacağımı sanmıyordum. Aşka inanmayan biri için böyle bir beklenti fazla gülünç olurdu.

Güzel eylül gecesi havasını içime çektiğim aheste yürüyüşümün sonunda eve varmıştım, anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Ablam koltukta oturuyordu. Dün gece benim "Asla!" diye bağırmamla sonuçlanan tartışmadan sonra hiç konuşmamıştık ve ben küslükleri, dargınlıkları gerçekten sevmeyen biriydim. Dolayısıyla bu konuyu bu gece tatlıya bağlamaya kararlı, ablamın yanına oturdum.

"Sinirlenip kendimi biraz kaybetmiş olabilirim, üzgünüm." dedim sakince. Yavru kedi bakışlarımı üzerinde gezdiriyor, ağzından çıkacak sözcükleri pür dikkat bekliyordum.

Bu Evlilik Biraz Ani Olmadı Mı? #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin