Gecenin sonunda Didem'le çıktığım kapıdan onsuz girmek, her nedense ince bir hüzün sızdırmıştı yüreğime. Nasıl da alışmışım hemen onunla ev arkadaşı olmaya.
İçeri girince koltukta gözlüklerini takmış kitap okur halde buldum annemi. "İyi geceler." diyerek oturdum salondaki kanepenin bir ucuna. Gözlüklerini çıkarıp ayracını kaldığı sayfaya koydu ve kitabın kapağını kapattı.
"İyi geceler, ama saat daha dokuz buçuk."
"Gece sayılır." dedim yorgun gözlerimi bir anlığına kapatıp gülümseyerek.
"Bir hafta içinde ikinci kez alkol almış gibi görünüyorsun." diyerek güldü annem.
"Bu seferki de sevdiğim insanlarla birlikte olmanın sarhoşluğu... en azından çoğuyla birlikte olmanın." dedim yeniden kapanmış gözlerimle.
"Ayakta uyuyorsun, odana gidecek gücü kendinde bulabilecek misin?"
"Burada uyurum."
Kanepeye kıvrıldım. Kıyafetlerimi değiştirmeden, kırlenti yastık olarak kullanıp yattım.
Gecenin bir vakti kalktığımda boyun ağrısıyla uyanmış olmam sürpriz değildi haliyle. Gözlerimi sımsıkı kapatıp hafifçe yüzümü buruşturarak boynumun tutulan tarafına götürdüm elimi. Bir "Ah!" sesi döküldü dudaklarımdan. Üzerimdeki battaniyeyi yavaş hareketlerle üzerimden çektim, bunu annem örtmüş olmalıydı. Odama çıktım ve uykulu hallerle pijamalarımı giydim. Altı başka üstü başka bir takıma ait olan pijamaları giydiğimin farkına bile varmadan yatağa girmiş, yeniden uykuya dalmıştım.
***
Sabah saatlerinde aşağı indiğimde ablam ve annem kahvaltı masasındaydı, bir konukla birlikte. Alakasız iki pijamanın bir alt bir üst parçasını üzerime geçirmiş, dağınık saçlarımı tarama zahmetine girmeyip elimle düzeltmeyi yeterli bulmuş vaziyette yemek masasına gittiğimde Tolga'yla karşılaşmak hiç hoşuma gitmemişti doğrusu. Yine de ev ahalisi beni çoktan görmüş, "Günaydın." bile demişlerdi. Bana da yalnızca Tolga'nın yanındaki boş sandalyeye sessizce oturmak kalmıştı.
Bu durumu espiri konusu yapmak benim için hiç sorun değildi, hangimiz yataktan Victoria Secret mankeni gibi kalkıyorduk ki? Özellikle iş veya okul olmadığı zaman.
Yanımda oturan Tolga'ya doğru biraz eğilerek "Evlenmeden önce doğal halini de görmedim demezsin artık. Şu an vazgeçmek istersen seni anlarım." diye fısıldadım gözümdeki muzip ışıltılara onlara uyumlu bir gülümseme eşlik ederken.
Tolga'dan da benimkine yaraşır nitelikte zıpır bir cevap bekliyordum ama o sadece sakin ve içten sesiyle "Yine de çok güzelsin." diye yanıtlayarak şaşırttı beni.
Elinde bir ince belli bardakla çıkıp geldi ablam. "Tolga davetiyeleri bize vermek için aradı dün, sen uyuyordun. Ben de kahvaltıya davet ettim ama sana hoş bir sürpriz olmadı anlaşılan."
"Yoo," dedim. "Bence Tolga'ya hoş bir sürpriz olmadı."
Güldük.
Kahvaltının ardından hepimiz oturma odasına yerleşmiş, davetiyelere bakıyorduk. Aklımdan çağırılacak kişileri kararlaştırmaya çalıştım. Yakın arkadaşlarım ve yakın akrabalarımdan oluşan fazla kalabalık olmayan bir topluluk iyi olurdu, Tolga'nın yalnızca güvenilir bulduğu en yakınlarının geleceğini düşününce fazla abartmak istemiyordum. Aklımdaki sayıya uygun gördüğüm bir grup davetiyeyi elime aldım.
"Bu kadarı yeterli olacak sanırım.
Kısa sürede aklımızdaki isimleri liste halinde bir kağıda yazdıktan sonra arkadaş çevrem dışındaki davetiyeleri yerine ulaştırma görevini ablamın üstlenmesi işime gelmişti. Tolga da gerek duyduğu kadarını aldıktan sonra kalkıyordu ki "Nereye?" diye sordum.
"Bilmem, eve falan gideceğim muhtemelen."
"Madem işin yok, yerine otur ve beni bekle."
"Neden peki?"
"Çünkü seni kaçıracağım bugün."
Güldü.
"Nereye?"
"O da benim sürprizim."
***
Son halimin boy aynasındaki yansımasından hoşnut bir ifadeyle yatağın üzerine attığım çantamı aldım. Aşağı inip dış kapının önünde durdum ve "Ben hazırım." diye Tolga'ya doğru seslendim. Yanıma geldiğinde arabasına kadar koluna girerek ona eşlik ettim. O da bir centilmen gibi önce benim kapımı açıp oturmamı bekledi ve ardından arabanın ön kısmından dolanarak sürücü koltuğuna geçti. O da yerine oturur oturmaz bir anda kahkahalarla gülmeye başladık.
Bana baktı. "Biz var ya," dedi eliyle işaret parmağıyla önce kendini sonra da beni göstererek, "çok iyi bir ikili olduk."
"Ona ne şüphe." diye karşılık verdim gülen gözlerime gizlenmiş bir parça hayranlıkla. Bu hayranlığın Tolga'ya mı, yoksa ikimizin birlikte oluşturduğu "biz" kavramına mı olduğunu kestiremiyordum.
Benim "Şurdan sağa dön, burdan sola dön." şeklindeki tariflerimle istediğim alana gelmiştik. Şehrin popüler mekanlarından biri olmadığı için sakin, minik bir orman görünümünde, yeşil çimlerin ortasına oturtulmuş büyük havuzda yüzen ördekleriyle gayet huzurlu bir yerdi burası. Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra Tolga oturma odasında beklerken ona farkettirmeden bagajına koyup geri döndüğüm piknik sepeti ve yere sereceğimiz örtüyü almaya gittim. Birer elimizle yükleri paylaştıktan sonra boş kalan elimle onun boş kalan elinden tutup peşimden sürüklerken "Küçükken ablamla keşfetmiştik burayı, bir nevi gizli bahçemiz." diye açıklama yaptım.
"Sanırım artık o kadar gizli değil."
"Aslında afişe olmuş sayılmaz, sen ailedensin." diyerek göz kırptım.
Piknik örtüsünü serdik, hazırladığım çeşitli yiyecekleri sepetten çıkardık ve üzerine kurulduk. Tadına baktığı her bir yiyecekten sonra beğeni dolu sözcüklerini sıraladı Tolga. "Servis etmesini bildiğim kadar hazırlamasını da bilirim." dedim gülüşüme yalnızca birkaç gün önce bırakmış olmama rağmen kadefeki işime olan özlemim karışırken.
"En başta neden çalışmaya başladın ki orada?" dedi, "Aybar Teknoloji'nin ortağısın sen."
Anlamlandıramadığım bir öfkenin ifadesi yerleşti suratıma.
"Ne yani Aybar Teknoloji'nin ortağıyım diye şımarık bir genç mi olmam gerekiyor?"
"Hayır, tabi ki öyle demek istemedim. Ama senin kadar zengin bir kız..."
"Neredeyse varlığını bile unuttuğum babamın şirketiyle pek ilgim olduğu söylenemez, Tolga. Hesabımıza yüklü miktarda yatırdığı parayla bize karşı tüm sorumluluğu bitiyormuş gibi davranmasına tepki gösterir gibi, banka hesabımındaki paraya güvenerek değil, normal ve hayattaki basamakları adım adım çıkan biri olarak yaşamak daha uygun geliyor bana."
"İnanılmaz birisin." dedi büyülenmiş gibi bir ses tonuyla, az önce oluşan gerginliğimi üzerimden atmama yetmişti bu.
Ve devam etti konuşmaya. "Seni çok iyi anlıyorum. Varlıklı bir aileden geldiğinde istediğin her şeye sahip olabileceğini sanıyorlar, oysa para sadece maddi şeyleri satın alabilir. Bak bize, annem ve babam tüm zamanını kısacık ömürleri noktalandığında bırakıp gidecekleri bir holdinge harcıyor. Ablamın durumunu bile o holdingle gelen olanaklarla düzeltebileceklerine inanmışlar. Halbuki parayla satın alınamayan şeyler vardır hayatta; sağlık gibi, zaman gibi, iyi dostluklar, içten gülüşler, karşılıklı sevgi gibi... Keşke bunu onlara anlatmanın bir yolu olabilse."
"Haklısın. Hem eğer ben de böyle düşünmeseydim, o kafede çalışmasaydım, burada bu havayı birlikte soluyor olmayacaktık."
Sırtımı ağaca verip kollarımı bağlayarak ayaklarımı uzattım ve beyaz ördeklere diktim düşünceli gözlerimi. Ama uzun sürmedi bu halim, Tolga teklifsizce dizlerime yattı çünkü. Kafamı eğdiğimde anlamlandıramadığım bir dizi duyguyu barındıran ela gözleri kahverengi gözlerimle buluştu.
"Sen var ya," dedi, "iyi ki çalışmışsın o kafede. İyi ki girdin hayatıma."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Evlilik Biraz Ani Olmadı Mı? #wattys2018
ChickLit#aşkhikayesi hastaginde 9 oldu. Ayakları yere sağlam basan, mantıklı bir kızdır Aylin. Birdenbire ne oluyor ki kendini neredeyse tanımadığı bir adamla kendi isteğiyle evlenirken buluyor?!