2. BÖLÜM: KARŞILAŞMA

473 139 822
                                    

Yukarıdaki müziği açıp okuyalım. İyi okumalar güzel okurlarım ^^

Kulaklarımı dolduran hain çalar saatimin sesiyle açtım gözlerimi. Perdelerin arasından odama sızmaya çalışan bir de hain güneş vardı tabii, sonra hain midemin yemeğe olan düşkünlüğü ve hain kalbimin hastalığı. Bu hayatta hain olmayan şey var mı? Düşüncelerime göz devirip yatağımdan kalktım.

Bugün Türkiye'deki okulumun ilk günüydü. Fransa'da okulu lisedeyken bırakmıştım. Teyzemin ısrarlarına ve anneme verdiğim sözden dolayı burada okula gitmeyi kabul etmiştim. 20 yaşında olduğum için diğerleri ile aynı okula gitmeyecektim. Teyzem, benim gibi okulu bırakanların ya da atılanların gittiği bir okul bulmuş ve kaydımı yaptırmıştı. Yani anlayacağınız Aylin Soykan okula geri dönüyordu.

Verdikleri içler acısı üniformayı kendimden özür dileyerek üzerime geçirdim. Renkli şeylerden nefret ederdim. Okul çantamı da alıp yine teyzemin ayarladığı evden çıktım. Okul biraz uzaktı ama yürüyerek gidilebilirdi. İnsanlarla dolup taşan, nefes dahi alınmayan toplu taşımalardansa yalnızlık çok daha iyiydi.

Yaklaşık on dakika süren yolculuğumun ardından hain midem yine kendini hatırlatmıştı bana. Karşıdaki pastaneden poğaça filan aldım. Hızlıca yedim ve okula girdim. Panoda asılı olan kağıtlardan sınıfımı öğrendim. 11/C. Merdivenlere yöneldim ve usulca çıktım basamaklardan. Koridorları da aştıktan sonra yanında 11/C yazan kapıdan içeri girdim. Sınıfta benden başka kimse yoktu. Bu durum hoşuma gitti açıkçası. Çünkü istediğin yere oturmakta özgürsündür. En sevdiğim yere cam kenarının en arka sırasına geçtim ve yerleştim. Manzarası fena değildi. Hatta bayağı iyiydi. Her yeri rahatça görebiliyordun.

Düşüncelerim iki çocuğun gülerek sınıfa girmesiyle bölündü. İçlerinden biri "haydaa" diye söylenerek geldi ve tam önümdeki sıraya oturdu. Diğeri de ona eşlik etti. Bir iki dakika kendi aralarında tartıştıktan sonra bana döndüler. Ben de karalamakta olduğum defterden başımı kaldırdım. Az önce "haydaa" diyen çocuk başladı konuşmaya,

"Başka yere otursan?"

"Neden?" tekdüze çıkan sesime aldırmadan cevap verdi diğeri,

"Çünkü orası dolu." Etrafıma bakıp konuşmayı sürdürdüm,

"Emin misin? Bana boş gibi geldi." Diyerek kafamı cama çevirdim.

"Artık dolu." Yanıma oturan çocuk ile çatık kaşlarımı ona çevirdim.

"Sen... sen ne yaptığını sanıyorsun? Burası benim sıram öyle izin almadan oturmazsın!"

"Düşünce okumayı nereden öğrendin merak ediyorum." Cümlesine karşılık sinirle gözlerimi devirdim. Kararlılığımı sürdürerek devam ettim,

"Kalk!" sesimdeki vurgu ona hiçbir şey ifade etmemişti.

"Madem burada oturmakta kararlısın o zaman beraber otururuz. Oğuz, ödev yoktu değil mi?"

Yüzümü buruşturdum ve bu savaşa son vermek için ayağa kalktığım sırada kapıdan öğretmenin girmesiyle bu girişimim yarıda kaldı. Zil ne çabuk çalmıştı.

"Geldiğim zaman ayağa kalkılmasından hoşlanmam. Tozlar havaya kalkıyor sonra. Otur evladım."

Hafif bir şaşkınlığın ardından geri oturdum.

Öğretmen beni kıstığı gözleriyle süzerken konuşmaya başladı,

"Yenisin sanırım. Kendini tanıtmayacak mısın? Hem o botların bağcıkları neden bağlanmadı? Kim bilir kaç tane mikrop toplamıştır gelene kadar. Al bunu temizle onları çabuk."

PUSUDAKİ TENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin