14. Bölüm: Olsun

223 18 66
                                    

Sürpriz! Hiç uzatmadan bölümle sizi baş başa bırakıyorum. Şarkıyı belirttiğim yerde açarsanız çok sevinirim. Hepinize iyi okumalar diliyorum. Bu arada otomatik düzeltmeden dolayı yazım yanlışları olabilir şimdiden özür diliyorum. ^^

-
-
-

Duygusallığımın zirvesini atlatalı tam iki hafta oldu. Bu süre zarfında değişen pek çok şey oldu. En önemlisi, insanlarla arama gördüğüm beton duvarlarımı yıktım. Her ne kadar tamamını yıkamamış olsam da üç silahşörlerime karşı tamamen kendimim.

İkinci önemli şey ise şu; okula başladım! Yani tekrar. Çok fazla ders kaçırmış olsam da Özgürler bir yolunu bulup devam etmemi sağladılar. Tabii bu kadar konuyu sınavlara kadar nasıl yetiştireceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Ama bizim Zeki kardeşimiz Poyraz, bize derslere çalışmak konusunda yardım edeceğini söyleyerek omzumdan büyük bir yükü almış oldu.

Üçüncüsü, her ne kadar geçmişi unutmaya çalışsam da bir şekilde karşıma tekrar çıkması. Teyzem'in evine ne yazık ki hırsız girdi ve önemli belgelerin sakladığı çantasını çaldılar. Fatih Amca ne kadar uğraşsa da hırsızdan bir iz bulamadı. Bu konuyu her ne kadar biz de kurcalamak istesek de Fatih Amca'nın kesin emri ile bu pek mümkün olmadı. Bu konulardan ne kadar uzak kalırsam benim için o kadar iyi olacağını savundu. Üç silahşörler de ona destek çıkınca yapabileceğim başka bir şey olmadığını kabul etmek zorunda kaldım.

Son olarak eminim dikkatinizi çekmiştir. Onlar artık benim Üç Silahşörler'im. Cesaretleri, umutları ve bitmeyen sevgileri beni ayakta tutuyor. Bence bu ismi çoktan hak etmişlerdi.

"İçimde küçük bir ayı barındırmak benim suçum değil. Yaradılışımda var oğlum ben ne yapayım?" Oğuz her zamanki gibi midesini savunurken gülmekten ölecektim.

"Aynen kardeşim ülkeye ekonomik kriz geçirteceksin ama bu kesinlikle senin suçun değil." Poyraz tekrar başını test kitabına gömerken ben hala gülmekle meşguldüm. Ah bu çocuk beni gerçekten öldürecekti. Gözümden gelen yaşı elimin tersiyle silip sırama uzattığım ayaklarımı yere indirdim. Özgür elinde bir kağıtla sınıfa girmesiyle gözlerimi ona çevirdim.

"Sınavlar iki haftaya başlıyor lan. Ne bok yiyeceğiz?"

Küçüklüğümden beri derslerle aram iyiydi. Anneme zamanında dersler konusunda söz vermiştim. Onu hiç hayal kırıklığına uğratmamıştım ve uğratmayacaktım da.

"Hallederiz ya. Konulara baktım ben o kadar da zor değil."

"Zeki adamsın sen tabii. Senin için söylemesi kolay." Poyraz bana gözlerini devirip Özgür' e döndü.

"Ne kadar sizden zeki olsam da sizin de halledebileceğiniz konular. Bir hafta içinde bitirmiş olursunuz konuları."

"Tabii bu bir hafta hiç uyumazsak." Nefesimi yanaklarımda hapsedip biraz bekledim. Bu hafta cidden çok zor geçecekti.

"Ders ne?" Oğuz ağzındakileri bitirmeden konuştuğu için ne var ne yok hepsini görmüştüm. -Iyy, iğrenç.-

"Şu ayıya söyle, ağzında yemek varken konuşulmaz. Özgür'ün haklı isyanını başımı sallayarak onayladım.

"Ders edebiyat kardeşim. Hani senin sürekli saçmaladığın ders." Poyrazın lafının bitmesiyle edebiyat öğretmenimiz Alper Bey'in sınıfa girmesi bir oldu. Çantamdan edebiyat kitabını ve defterini çıkartarak sırama koydum. Edebiyat en sevdiğim dersti. Bir dersi sevmekte öğretmenin çok büyük bir rolü vardı bana göre. Ninni gibi anlatmaktansa, öğrencilerle sürekli tatlı bir iletişimde bulunmak öğretmenlerin bir numaralı kuralı olmalıydı.

PUSUDAKİ TENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin