Bir önceki kitabımla aynı girişi yapmak istedim. Çünkü konular benzer ve yine beğeneceğinizi umuyorum. Neyse sizi daha fazla tutmayayım. İyi okumalar güzel okurlarım. ^^
Her başlangıcın bir sonu vardır. Güzel ya da kötü. Ben genelde kötü sonlu başlangıçlara şahit oldum. Hayatıma kim girdiyse gitti. Kim bi' çiçek verdiyse, o çiçek soldu. Maviye boyadığım gökyüzümü kara bulutlar ele geçirdi. Yani anlayacağınız hayatım bir vazgeçilme hikayesi.
Hayatta örnek aldığım tek kişidir annem. Hep onun gibi güçlü, başarılı ve güzel olmak istemişimdir. Babam mı? Benim için öyle birisi yok. Çünkü o böyle bir sıfatı taşıyabilecek bir insan değil. O; kumar masalarından kalkmayan, her gün eve bir ton borçla gelen, leş gibi içki kokan ve annemin o hep hayran duyduğum yüzüne zarar veren bir insan.
Hani derler ya "kız çocukları babaya, oğlan çocukları annesine düşkün olur" diye bu cümle tam bir palavra. Ya da değil. Belki de benim hiç düşkün olacağım bir babam(!)olmadığı içindir bu bilmeyişim. Ben bu yüzden annem gibi olmak istedim. O adamın dediği bütün kötü söze aldırmadan inatla çalışan ve büyük bir kariyer sahibi olan anneme...
Kreşte "ailenizi anlatın" dediklerinde ben sadece annemi anlatırım. "Peki ya baban?" dediklerinde "ben küçükken ölmüş" derdim. Benim için hep ölüydü çünkü. Onun dışında o sıfatı çok daha iyi taşıyabilen insanlar da vardı. Hep sorardım anneme "neden bizi seçmiş Allah? Neden benimde herkes gibi normal bir babam(!) yok" derdim. O kusursuz sesiyle cevap verirdi bana,
"Çünkü sen özel bir çocuksun." Bu da ne demek oluyordu? Sorduğum bütün soruları hiç sıkılmadan cevaplayan annem bu soru karşısında hep susuyordu. Biliyordum, işte çok soru soruyorlardı ona. Psikolog'du annem. Bu zamana kadar ona gelen bütün hastaları iyileştirmişti. Tek istisna benim oluşumumu sağlayan biyolojik gereksizdi sanırım. Ha birde mükemmel bir teyzem vardı. Nazlı Teyzem. Yurt dışında yaşıyor. Türkiye'ye her geldiğinde bana da kocaman oyuncaklar getirir. O da annem kadar olmasa da mükemmel bir insan. Bu zamana kadar hiç sesini yükselttiğini duymadım. Annemlerin soyu gerçekten çok büyüleyiciydi. Masallarda anlatılan cinsten.
"Korkuyorum Nazlı. Kendim için değil, Aylin için. Ona da zarar verecek diye çok korkuyorum. Ben işe gidiyorum ama Aylin evde yalnız kalıyor. Ben evde yokken eve içkili gelirse ve Aylin'e bir şey yaparsa?"
"Bak ne diyeceğim, benim yanıma mı gelseniz? Hatta benim yanıma taşının. Orada Aylin'in hem daha iyi bir geleceği olur hem de bu pislikten kurtulursun. Boşanma ve velayet davası da açarız. Ne diyorsun?"
"Olur mu ki? Ama senin düzenin ne olacak? Hem dava için avukat da gerekiyor."
"Benim düzenime bir şey olmayacak. Sadece iki tane mükemmel insan katılacak o kadar. Hem karşında koskoca Avukat Nazlı Fırat duruyor bu lafı duymamış olayım."
"Peki o zaman, sen öyle diyorsan, geliyoruz."
Annem ve teyzemin konuşmasını koridordan gizlice dinliyordum. Duyduğum şeylerden sadece buradan gideceğimizi anlamıştım. E beş yaşındayım daha olacak o kadar. Salona annemlerin yanına gittim.
"Oyuncaklarım da benimle gelecekler mi? " Gülüşleri bütün salonu doldururken teyzem annemden önce davranıp patlatmıştı cevabı,
"Gelebilirler tabii. Ama hepsini alamayız maalesef. Oraya gittiğimizde ben sana yenilerini alırım."
"Oleeyyyy." İki elimi de havaya kaldırıp sevinçle bağırmıştım. İşte o gün benim hayatımdaki dönüm noktalarından biriydi.
Olaylar ışık hızında gerçekleşmişti. Eşyalarımızı toparlamamız, teyzemin velayet ve boşanma davası açması, uçak biletlerimizin alınışı, annemin işine Fransa da devam edebilmesi için gerekli evrak işleri filan... Ve beklenen gün gelip çatmıştı. Gidiyorduk buradan. Yeni bir ülke, yeni bir başlangıç, yeni oyuncaklar. Hayatımda bundan sonra her şey güzel ve yeni olacaktı. Tek zorluk kalan oyuncaklarımla vedalaşmam olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUSUDAKİ TEN
ChickLit..."Sana söz veriyorum anne asla babam gibi olmayacağım." ... Hayatında en değer verdiği insanı, annesini, daha beş yaşındayken babası tarafından öldürülen bir kız... nefret hariç bütün duygulardan arınmış, intikam için çarpan bir kalp... verilmiş...