12. BÖLÜM: NOT

164 27 49
                                    


"Ait olmadığım bu coğrafyada ağacından nefret eden bir meyveydim ben. Bir meyve ağacından nefret eder miydi? Ben etmiştim."

Sonbahar ve kış... 20 yıllık hayatım boyunca bu iki mevsimi çok sevmişimdir. Hatta aşığım diyebilirim. Ve biz sonbaharın sonlarına yaklaşıyoruz. Dört bir yanımızda ağaçların döktüğü vedalar var. Soğuk, iliklerimize kadar işleyecek şekilde. Şimdi arabada bir başka soğuğa doğru ilerliyorum. Demir parmaklıklar ardına... mesaj geldikten sonraki günler çok sakin geçti. Evden dışarıya kısa yürüyüşler haricinde çıkmama izin vermediler. Genel olarak evde beni eğlendirmeye ve aynı zamanda da kendileri eğlenmeye çalıştılar. Onların bu çabası beni çok mutlu ediyordu. Dışarıdan bakılınca sert, umursamaz ve hatta kalpsiz gibi gözüksem de benim de bir kalbim vardı. Hem de hasta bir kalp. Ama bu duygularım olmadığı ya da gerçekleri göremediğim anlamına gelmezdi. Onlar bu hayatta tanıdığın en mükemmel insanlardı. Ve içimden bir ses bu çocuklarla çok uzun zamanlar beraber olacağız diyordu.

Poyraz'ın babası Fatih Amca'nın gönderdiği özel araç ile yola koyulduk. Önde şoför arkada sırasıyla Poyraz ve Oğuz onların arkasında da ben ve Özgür sessizce bu yolun bitmesini bekliyorduk.

O mesajdan sonra başka hiç mesaj almadım. Bu olaydan Özgürlere de bahsetmedim. Fatih Amca ile yalnız kaldığımızda konuşacaktım bu mevzuyu. Ayrıca bu uzaklaşma bana biraz da olsa iyi gelmişti. Kafamı toparlamama yardımcı olmuştu.

Dışarıda yağan yağmur, camda izler bırakıyordu. Turuncu sokak lambaları dışarıyı aydınlatıyordu. Ne kadar huzur verici bir görüntü değil mi? Gözlerimi dış dünyadan iç dünyama çevirdim: Özgür'e... Kafasını cama yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmiş öylece ileriye bakıyordu. Gözlerinin buğusundan bir şeyler düşündüğü çok belliydi. Uzun uzun baktım ona. Sanki bu onu son görüşümmüş gibi. Sarılmak istedim ya da elini tutmak... Ama elimden gelen tek şey ona bakabilmekti. Dakikalar sonra ela gözlerini bana çevirdi. Hiçbir şey söylemeden baktı bana. Korkup gözlerimi kaçırmadım. Ben de baktım. Ama zamanla gözlerimi düşürdüm ve camdan dışarıyı izlemeye devam ettim.

Polis karakolunun önüne gelmeden araba durdu. Şoför arka kapıyı açtı ve konuşmaya başladı.

"Poyraz Bey babanız Aylin Hanımın buradan sonrasını polis arabasıyla devam etmesini söyledi. Vedalaşmak isterseniz yalnızca on dakikanız var."

"Tamam. Siz dışarıda bekleyin."

"Peki Poyraz Bey."

Şoför kapıyı kapattıktan sonra bütün bakışlar bana döndü. O an öyle karışık duygular yaşıyordum ki. Yanlarından bir saniye bile ayrılmak istemiyordum. İlk harekete geçen Oğuz oldu.

"Görüşeceğiz Baş Belası. Seni alacağız oradan." Sıkıca sarıldı bana. Ayrılırken,

"Biliyorum." diyebildim sadece. Gözlerim kontrolüm dışında doluyor ve çenem titriyordu.

"Babamla beraber görüş günleri ayarlamaya çalışacağız. Yalnız kalmayacaksın. Sık sık geleceğiz merak etme ve seni oradan çıkartacağız." Sarılarak bana güç vermeye çalıştı Poyraz da. Sıra Özgür'e gelmişti. Oğuz ve Poyraz bizi yalnız bırakmak amacıyla arabadan indiler. Özgür'ün her seferinde sona kalması ve benimle yalnız kalma çabası beni şaşırtıyordu doğrusu.

"Biz yanındayız." dedi ve sarıldı. Başka bir şey demesine de gerek yoktu zaten. Derin bir nefes alarak kokusunu ciğerlerime doldururken gözümden bir damla yaş omzuna düştü. Arkasında bıraktığı izi hemen silerek ayrıldım. Kapıyı açıp arabadan indim. Eğer şimdi gitmezsem bir daha hiç gidemeyecektim. Polis arabasına bindim. Ben gittim, onlar arkada kaldılar. Zaten hep böyle olmaz mıydı? Biri gider diğerleri arkada kalırdı.

PUSUDAKİ TENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin