- Sabah ki gidişin neden öyleydi Yusuf neden bıraktın beni burada? Kafanda ne dolanıyor kim ne karıştırdı bilmiyorum ancak aklını toparlayıp öyle ara beni umut verme bana.
-Özür dilerim Züleyha hayatını alt üst ettiğim için affet beni.
* * * * * * * * * * * * * *
Ne söylemeliydi? Nasıl söylenirdi bilmiyordu? Sadece af dilemek istiyordu. Züleyhanın, rüzgara karışan hayallerinin yerine bir rüyayı gerçekleştirmek istemişti aklınca ama hayale kendisi kapılmıştı. Af dileyebilmişti sadece şimdi ne demesi ne yapması gerektiğini düşünürken yapılan anons nefes almasına yardımcı oldu. Kapattığı telefonunu ceketinin cebine yerleştirirken ışıldayan yüzüğüne baktı. Elini yüzüğü çıkartmak için yüzük parmağına attı. Bir iki gönülsüz çekiştirmeden sonra kıyamadığı evlilik nişanesini ait olduğu yerde bıraktı. Züleyha nereye gitmek isterse istesin Yusuf, hapsolduğu kuyularda kalacaktı nasıl olsa. Terk edilmişliği bilirdi Yusuf yerini doldurmaya çalışan mükemmel insanlar olsa da terk edilmişsindir bir kere. Yaralarının kabukları kavlamak için an bekler. Kanar yaran yeniden sarılırsın bu seferde saran da terk eder mi diye başlar kabusların. İflah olmazsın.
Uyku nasıl bir nimettir hem beden dinlenir hem ruh. Yaptığının hesabı yapacaklarının bilinmezlikleriyle zorladı Yusuf bedenini uykuya.
* * * * * * * * * * * * *
- Affet ne ya? Affet affet. Sen böyle söyledikten sonra nasıl inanıyım döneceğine ben senin. Oturduğu koltukta yumruğunu sıkıp ortada duran ufak masaya yumruğunu vurdu. And olsun Yusuf Çınaroğlu bende Zilhaysam seni pişman edecem. Dayıma giderim rakip bir şirket açarım dibine. Seni yerle bir etmeden önce affet beni derim.
Taşıyamadığı başını masanın üstüne koydu. Masanın soğuk yüzeyinde serinlettiği alnını biraz daha bastırıp
-Ben kim Yusuf'a gününü göstermek kim. Şimdi gel dese koşup atlarım kollarına.
Penceredeki yansımasıyla göz göze gelmeye çalışıp hem sordu hem cevapladı.
-Ne güzel tek başına kalacaktın. Kimseye bağlanmadan kimseden umudun olmadan kimse karışamayacaktı. Ne demeye doladın gönlünü Yusuf'a? Eee ne yapacaktım yalan dolan sevdalarla doluydu etrafım erkek mi gördü gözlerim? Al kocan bu dediler. Onu da mı sevmeseydim? Zaten çok güzel bakıyor baktı mı imansız. Ne vardı o da sevseydi beni. Gerçi arkadaş olarak çok iyiydik. Sadace arkadaş mı dün davette söyledikleri bakışları hiçte arkadaşça değildi.
Alnını masaya yapıştırıp bezgince aşağıya sarkıttı kollarını
- Her şey çok güzeldi ne oldu böyle birden bire aslan görmüş ceylan gibi depara kalktın.
Başını hızla masadan kaldırıp gözlerini kıstı Züleyha. Bir şeyler yerli yerine oturmaya başlamış olsa da doğru olmamasını diledi.
-Ceylan! Ceylan tabi ya zehirledi sonunda eğer bu işin altından da o çıkarsa... Ne söyledi de bu kadar karıştı aklı bu adamın? Gece başka gündüz başka...
Züleyha daha fazla oturamadığı, yerinden kalkıp biraz merak biraz da öfkeyle şifoniyerle yatak arasında kalan genişçe alanda volta atmaya başladı.
- Ceylan ne söylemiş olabilir de sorgulamadan delirdi bu İngiliz kırması? İnsan bir sorar Züleyha doğruyu söyler bir soruyum der. Doğru aklı yerine oturana kadar üstüne gitmeseydim sorardı. O sinirle girdi koynuma sonra da pişman oldu kaçtı işte... İyide bu nasıl sinir çıkarma böyle başka bir şey var bu işte?
Aklındaki sorulara cevap bulamayınca tekrar bıraktı bedenini pencere kenarındaki koltuğa. Yerde volta atarken yönünü şaşırmış halıya baktı. Bir şeyleri yoluna sokmaya çalıştıkça ayaklarının altındaki zemin sürekli yön değiştiriyordu. Doğruyla yanlışı vicdan terazisinden başka bir şeyle bulamıyordu artık peki vicdanı yüreğini sonsuza kadar sızlatabilecek miydi? Emin olmalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sev "SEN YA! " beni
Ficção GeralZehirli nefs topraklarının, kurumayan nehirleriydi SEVDA Boyunlara ateş laleleri takıp yoldan çıkaran gafletti SEVDA Zalimin vicdansızlığına kılıf, masumun iki cihan sınavıydı SEVDA Bazen insana, bazen nisyana dairdi SEVDA Belkide cehennemin yasak m...