Bölüm 1

2.7K 75 29
                                    

Yine sıkıcı göçlerimizden birini yapıyorduk. Ailem buna göç dese de ben sürgün demeyi tercih ediyordum. Sırtımdaki dövmeler çıktığından beri dünyanın dört bir yanına sürgün edilmiştik. En zoru ise Çin'e gitmek olmuştu. Dillerini hala doğru düzgün konuşabildiğim söylenemezdi.

Reşit olmama 19 gün kala Monoark dövmelerimin sancılı oluşum sürecinin başlamasıyla bizim kaçışımız da başlamış oldu. Yüksek konsey üyesi olan büyük annemin bizi yönlendirmesiyle kendimizi her defasında bambaşka yerlerde buluyorduk.

Dünyadaki suç sıralaması 17 olan şehir, New Orleans'a geldiğimiz için annem hala söylenip duruyordu. Seçimi ben yaptığım için suç bana kalmıştı. Detriot ile New Orleans arasında kalan herkes aynı seçimi yapardı. Detriot denince aklıma tehlikeli ara sokaklar ve her an bir sokaktan fırlayabilecek gangsterler geliyordu. New Orleans'ın tehlike sıralaması biraz daha yüksek olabilirdi ama kendine özgü tarzı olan bir şehirdi. Ayrıca iyi yanından bakarsak İngilizce konuşuyorlardı.

4 yıl süren Akhilleus'u arama çabalarımız henüz sonuç vermemişti. Ben sıradaki 846. Monoark olarak savaşçımı yani Akhilleus'u bulmalıydım ama o hiç yardımcı olmuyordu. Bu büyük ihtimalle kim olduğumu bilmemesinden kaynaklanıyordu.

Ben 22 yaşında henüz gelişimini tamamlayamamış bir kraliçeyim. Bir önceki vampir Monoark'ın hastalığından ötürü ortaya çıkan yeni cadı Monoark'ım. Gelişimimi tamamlayamadan ve savaşçım Akhilleus'u bulmadan diğer 11 ırk tarafından ele geçirilirsem katledilecek kraliçeyim.

12 ırk; cadılar, cinler, deniz kızları, devler, kurt adamlar, hayaletler, vampirler, ryadlar(ağaç perisi), naiadlar(su perisi), nereidler(su dibi perisi), satirler(keçi-insan), insanlar her ne kadar barış içinde yaşasakta yeni Monoark belli olacağı zaman ortalık kızışıyordu. Her ırk Monoark'ın kendi aralarından çıkmasını istiyordu. Gelişimini tamamlayamamış ve savaşçısını henüz bulamamış Monoark'lara suikast düzenlenmesi hiçbir ırkın şaşıracağı bir şey değildi. Kaza süsü verilerek öldürülen o kadar Monoark vardı ki artık normal görülüyordu.

Tüm bunların yanı sıra kürek kemiklerimin üzerinde çıkmaya başlayan spiral desenler bedenen gelişimimin iyi olduğunu gösterse de savaşçımdan iz yoktu. Onun hakkında bildiğimiz tek şey benden 3 yaş büyük olacağıydı. Bu en başından beri Akhilleuslar için sabit olan tek şeydi.

Çeşitli cadı topluluklarına gittiğimizde benden 3 yaş büyük bütün erkek cadıları karşıma çıkarıp bağın oluşup oluşmadığını kontrol etmiştik. Bir kaç defa olmadığı halde Akhilleus olduğunu iddia eden olmuştu ama ona dokunduğum an olmadıklarını anlamıştım.

Monoark olmanın verdiği esrarengiz çekim yüzünden her ırk arasında büyük ilgi ile karşılaşıyordum ama Akhilleus'un bu çekimin ötesinde bir bağ hissetmesi gerekiyordu. Büyükannemin ben küçükken anlattığı hikayelere göre Akhilleus'um bana ilk görüşte geri dönüşümsüz bir şekilde bağlanacaktı.

Benim içinse böyle bir şey geçerli değildi. O ömrünü bana adarken, ben ömrümü barış ve huzura adamalıydım. Büyükannem bir keresinde eğer Monoark da Akhilleus'a aynı bağ ile bağlanır ve Akhilleus Monoark'dan önce ölürse Monoark'ın kendini kaybedeceği ve 12 ırkı yönetemeyeceğini söylemişti. Monoark'ın ölümü kolay bir şey olmadığı için de yeni bir Monoark ortaya çıkmayacak dünyada kaos hüküm sürecekti.

Tüm bu kafa karıştıran şeylerin ardında ben yarını belli olmayan ve korkan bir genç kızdım. Bir yere alışmaya başladığında oradan koparılıp başka yere gönderilen bir genç kızdım. Göçebe hayatım yüzünden bağlanmaktan korkan bir kızdım.

Üzerimdeki insan kıyafetlerine bakıp iç çektim. Ben bizim uçuşan elbiselerimizi daha çok seviyordum. Büyükannem bizden şüphelenen birilerininn varlığını duyduğu için bu sefer insanların arasına karışacaktık. Dışarıdan bakınca 2 çocuklu normal bir aile sayılabilirdik. Benim popoma kadar uzanan platin rengi dalgalı saçlarımı, gri gözlerimi ve insanlar için fazla açık olan beyaz tenimi saymazsak.

MonoarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin