Senin aşkına ihtiyacım var, senin nefesine muhtaç olan ademim ben. Senin günahınla yanan mecnun ben. Ve senin hasretinle saatinin koluna adını kazıyan Nazımım ben. Yıllarca sırf seni hatırlatıyor diye Gürcü bir fahişenin yanık namelerini gecelerin lal sazından dinleyen adamım ben. Senin gülüşün uğruna cennete savaş açabilir, gözyaşların uğruna cehennemi dondurabilirim. Bu sözler bir adem için belki fazla amma velakin, böyle bir sevda da fazla. Diyememiştim... Pusatın yerine geçen bir oyuncak bebek olmanın korkusu, kendime nefretim. Bütün bunlar dilime düğüm olmuştu. Şimdi ise pişmanlık ile kavruluyordum.
Bu biraz da bencilce değil miydi zaten? Her daim daha fazla sarılmak daha fazla konuşmak daha fazla gülmek isteriz. Sevda biraz da aç gözlülükdü aslında..
Düşüncelerim cama vuran yağmur ile birlikte dağılıp giderken Ashrafın zihnimde ki görüntüsü de gitti. Uyanalı henüz dakikalar olsa dahi hissedebiliyordum. Odaya giren adama bakarken Alinin şişmiş gözlerini mümkündü. Kaç gündür uyuyordum?
'Senin ben cibiliyetine sıçsam yazık olur.'
Alinin bu hırlayışı ve kendini attığı kanepeye bakarken boğazımdan ses çıkamadı. Zira dudaklarım ve boğazım o kadar kuruydu ki nefes dahi almak zordu.
'Ulan madem yaşıyorsunuz iki gün öncesinden niye haber vermedin de o haberleri iki gün boyunca sindirmeye çalıştık biz. Ulan Ediz kendini konağın camından sallandırdı, Koray bir ara bayıldı, Veysel ve Veli dokuz saat boyu avazları çıktığı kadar bağırıp ağladı. Diğerlerini saysam, yengemleri ve amcamları da anlatsam herhalde bir hafta da beni dinlersin. Ulan herkesi geçtim, haberi alan, telefonu alan ilk bendim. Ulan iki gün boyunca insan nasıl ağlar? Vücudumda ki su bitti!'
Yüzümü buruşturup ona baktım. İşte çenesi düşük piskpat Ali. Adam ölsem de susmamıştı. Elinde olsa canlıyken pamuk tıkayacak gibi bakıyordu bana.
'Ali. Sus.'
Ali dudaklarını kapatırken nefesini verdi. Baş ucumda ki suyu bana uzattı. Suyu içtiğimde tahmin ettiğimden daha uzun süredir uyuduğumu anladım..
'Ne kadar süredir uyuyorum?'
Elimde ki bardağı komidine koyarken homurdandı.
'Bir buçuk haftadır uyutuyorlar doktorlar. Kan kaybından şoka girmişsin.'
Nefesim kesilirken bağırdım.
'Ashraf? Ashraf da burada mı?'
Boş bir soruydu, fazlasıyla umut dolu.
Ali başını iki yana sallarken İstanbulda olduğumuzu belli eden yağmur daha da hızlandı. Londra ve Paris arasında gidip geliyordu İstanbul. Nemli, yağmurlu ve çekilmez.
'Her yeri aradık. Aramadığımız yer kalmadı. Mardine dahi baktık. Azat ve AShraftan iz yok. Azatın babası kalp krizinden öldükten sonra yurt dışına hisse devir için gitmiş. Bulut ve Ashraftan eser yok. Lakin sen hayattaysan onlar hayli hayli yaşıyordur.'
Gözlerimi kısarken Alinin sesinden yayılan kibire göz devirdim. Anoushivanların bitmek bilmeyen öz güvenlerine alışmış olsam dahi Alinin bu umursamazlığı sinirlenmeme sebep oluyordu.
'Senin uyanmanı bekliyorduk. Neler oldu bitti Rüzgar?'
Elimle yüzümü sıvazlarken sakinliğimi korumaya çalıştım. Lakin karşımda ki endişeli yüz daha da sinirime dokundu. Ellerinin altında sayısız devletin gücü, sayısız adam ve asyanın tamamı varken nasıl bulamamışlardı?
İstanbuldan sonrası Harzemşahların baskın olduğu bölgeydi. Avrupa da güç bizdeydi. Lakin Demirbükenler de ki durum daha kritikti. Zira onlar sabit bir bölgeden daha çok karlı ve güçlü devletlerle bağlantılı oluyordu. Başta Amerika vardı... Anoushivan, Harzemşah ve Demirbükenler güçte yarışırsa berabere biteceği belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitmeme İzin Ver (Kaderle Kumar Serisi 1. Kitap )
RomanceBir kadın, kaşları Zülfikar, cemali ay... Bir adam ruhu cehennem kalbi kanrevan... Oldukça sıradan bir şekilde yaşamına devam eden iş adamı Azat Demirbüken'in yaşamı, İran'a olan iş seyhati ile baştan sona değişmekle kalmayacaktı. Atış talim sahası...