Herkese merhabalar! Otuz birinci bölümümüz ile karşınızdayım. Bu bölüm açıkçası beklentinizi karşılamayabilir. Ama bazen böyle bölümler de gerekebilir. Ben yazarken duygulanmadım desem yalan olur :D Acar karakterini çok fazla seviyorum ve hikayede çok fazla ön planda olmadığını fark ettim. Yani elbetteki her bölümde onunla ilgili bir şey olmayacak ama sonuçta hikayemiz Nilperi Arca, Deniz, Z ve Uğur'dan ibaret değil. Neyse yine çok konuştum! Sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim.
Not/ Hikayede akrabalık bağı bulunanlar: Nilperi Arca ve Enis Acar ikiz. İlke ve gizemli Z kuzen. Onlar dışında kimse kimseyle akraba değil. Berkant ve Sırma bizim ikizlerin bebeklik arkadaşları(anne ve babaları çok yakın arkadaşlar) ve o yüzden birbirlerine 'amcamın kızı, amcamın oğlu' gibi hitaplarda bulunuyorlar.
Sabahın kör saatinde bas bas çağıran alarmla beraber gözlerimi hafifçe araladım. Bu saatte okula gitmek kimin fikriydi? Hayır yani, o kişinin yatacak yeri yoktu.
Sıcacık yatağımdan zorlanarak kalktım ve pofuduklarımı giyip sarsak adımlarla banyoya ilerledim. Ayılma vaktiydi.
Sabah rutinimi hallettikten sonra odama geçmeden Acar'ın kapısını iki kez tıklattım. "Acaar! Kalk hadi."
Cevap vermesini beklemeden odama girdim ve çarçabuk okul formamı giydim. Ardından saçlarımı tarayıp dudaklarımı azıcık renklendirdim. Hazırdım!
Geceden hazırladığım çantamı sandalyemin üzerinden aldım ve odamdan çıktım. Tekrar Acar'ın odasının kapısını çaldım. "Acaaaaaaar!"
"Kızım sabah sabah neden bağırıyorsun?"
Annemin sesiyle ona döndüm. Yatak odasının kapısında dikilmiş bir eliyle küpesini takmaya çalışıyor bir yandan da bana laf atıyordu. Omuz silktim. "Oğlun kalkmıyor." Gözlerini kısarak bana bakmaya devam etti. "Ne demek kalkmıyor?"
"Kaç kere seslendim cevap vermedi," derken yine kapıyı tıklatmıştım. E çocuk ama artık sıktın! Dayanamayıp odanan içeri girdim. Girer girmez de görüş açıma yorganla bir bütün olmuş Acar girdi. Hala uyuyor muydu o?
Yatağa doğru ilerledim ve yatağın başına geldiğimde gözleri kapalı ikizimi gördüm. Benim bildiğim Acar bu saate kadar uyumazdı, uyuyamazdı. Hafifçe omzunu dürtükledim ama ses gelmedi. Yeniden denedim. Ve bu sefer daha kuvvetliydim.
Ama yine tepki gelmedi.
"Anneeeee! Acar uyanmıyor!" derken sesim istemsizce telaşlı çıkmıştı. Annem sesimi duyar duymaz odaya girdi. "Nilperi ne diyorsun kızım sen?"
"Bak, sen de dene. Kalkmıyor işte."
Annem Acar'ın üzerindeki yorganı kenarı ittirerek aynı benim yaptığım gibi omuzlarından sarstı. Ve Acar'ın dudaklarından kısık bir inleme döküldü. Bunun üzerine annem elini onun alnına koyar koymaz çığlığı bastı. "Hiii! Oğlum sen yanıyorsun! Argün koş!"
"Ne demek yanıyor? Ateşi mi var?" derken ellerim çoktan Acar'ın alnını bulmuştu. Hissettiğim sıcaklıkla beraber elimi çektim. Acar cidden alev alev yanıyordu.
"Bilge?!"
Babamın sesini duyunca seslendim. "Baba Acar'ın odasındayız!"
Babam paldır küldür odaya girerek yanımıza geldi. Annem ona bir şeyler anlatırken ben gözümü yatakta neredeyse hareketsiz yatan ikizimden alamıyordum. Onu öyle görünce etlerime diken batırıyorlarmış gibi hissetmeye başlamıştım.
"Acar? Beni duyuyor musun oğlum? Hadi babacığım, cevap ver."
Babam büyük bir soğukkanlılıkla Acar'ın bilincini kontrol ederken biz de çaresizce ona bakıyorduk. Nihayetinde Acar ağzının içinde bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini tam olarak anlamasakta babam, "Tamam, oğlum. Birazdan hastaneye gideceğiz," diyerek ayık kalmasını sağlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babasının Kızı|Yarı Texting
Short Story''Bön bön çocuğu izleyeceğine yemeğini ye.'' ''Seni mi izlememi tercih ederdin?'' iğnelemem ona koymamış olacak ki, çapkınca sırıttı. ''Kusura bakma, çilli. Tipim değilsin.'' ''Bana diyene bak! Seni gidi aptal çam yarması!'' Sandalyesinden kalkmadan...