Öncelikle hepinize hayırlı kandiller dilerim! ❤️ Umarım iyisinizdir. 🌸
Bu bölümü yazarken biraz duygulandım açıkcası. Sebebi ise Enis Acar'ı çok sevdiğimden 😂 Elimden geldiğince duygularını yansıtmaya çalıştım, umarım becerebilmişimdir. Çok fazla ayrıntıya girmiyorum çünkü malum yan hikaye 🙈
Hepinize iyi okumalar diliyorum! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🧡
Multimedyaya bölüm şarkısını koydum. Bence Enis Acar ile çok uyumlu oldu. 💓
İki hafta geçmişti.
Bu iki hafta da çok anormal şeyler olmamıştı. Enis Acar'ın ruh halleri haricinde her şey tıkırında gidiyordu. Deniz'le aramız çok iyiydi. Sırma ve Cenk flörtleşiyordu ve Berkant, Elvin'i artık kafasına takmıyordu. Ama Acar için aynı şeyleri söyleyemeyecektim.
Enis Acar iki haftadır bize kök söktürüyordu. Konuşmuyordu, yemiyordu, içmiyordu ve uyumuyordu. Okul çıkışları direkt basketbol sahasına gidiyordu, eve geç saatlerde geliyordu. Sabahları kahvaltı yapmıyordu. Akşamları tabağından bir iki kaşık alıp bırakıyordu. Geceleri uyanıp ona baktığımda uyanık oluyordu. Sabahları kalktığındaysa mosmor göz altlarıyla okula geliyordu. İki haftada sınıfta adı 'Morsever'e çıkmıştı. Ve keşke her şey bunlarla bitseydi.
Enis Acar'ın davranışları da değişmişti.
Resmen bizi görmezden geliyordu. Bir şey sorduğumuzda tek kelimelik cevaplar verip yanımızdan ayrılıyordu. Ve ben gözümün önünde eriyip giden ikizime müdahale edemiyordum. Annemle babam kaç kere onunla konuşmaya çalıştıysa hepsini bir şekilde geçiştirmişti. Babam, ergenlikte kendisinin de bazen böyle inzivaya çekildiğini ve bunların normal olduğunu söylese de annem için normal değildi. Annem Enis Acar'ın depresyona girdiğinden şüpheleniyordu ve bence doğruydu.
Şimdi de, aynı iki haftadır yaptığım gibi derste Acar'ı izliyordum. Sınav haftamız olduğundan ders işlenmiyordu ve hoca ders çalışmamız için serbest bırakmıştı. Dünden sınava iyi çalıştığım için şimdi kitap açmak yerine ikizimi gözetlemek daha doğru gelmişti. Sıkıntıyla bir nefes alıp verdim.
''Yanına gitsene.''
Sırma kafasını ders notlarından kaldırıp bir bana bir Acar'a baktı. ''Yanına git. Dersteyiz, bir yere kaçamaz. Git hadi.''
Kararsızca Sırma'ya baktım ve kafasıyla onu işaret etti. Yerimden kalkıp Acar'ın sırasına ilerledim. Beni görünce yüzüme bakıp kafasını karaladığı kağıda geri çevirdi. Yanında oturan Oğuz'a döndüm, ''Müsaade eder misin biraz?''dedim. Bir şey demeden kalktı ve benim yerime geçti. Ben de hemen Oğuz'un yerine oturdum. ''Acar?'' Ses vermedi. ''Acar bana bakar mısın?'' sesimi olabildiğince kısık tutmaya çalışıyordum ama sanırım bu mümkün değildi. ''Acar!''
''Arkadaşlar biraz daha sessiz!''
Tarihçimiz Aslı Hocaya mahçupça baktım. ''Kusura bakmayın hocam.''
Kafasını sallayıp önüne döndü Aslı Hoca. Tekrar Acar'a döndüm. ''Neyin inadı bu? Konuşmuyorsun, bakmıyorsun, hiçbir şey yapmıyorsun. Derdin ne?''
Yavaşça kafasını bana çevirdi. Şimdi yüzyüze bakıyorduk. Göz altlarının morluğu daha da bir belirginleşmişti. Üstelik dudaklarında yer yer yaralar vardı. Sanki kemirilmişti.
''Derdim ne, öyle mi?''dedi usulca. ''Artık böyle davranmak istiyorum, olamaz mı?''
Sertçe, ''Olamaz,''dedim. Dudakları alayla yukarı kıvrıldı. ''Neden?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babasının Kızı|Yarı Texting
Short Story''Bön bön çocuğu izleyeceğine yemeğini ye.'' ''Seni mi izlememi tercih ederdin?'' iğnelemem ona koymamış olacak ki, çapkınca sırıttı. ''Kusura bakma, çilli. Tipim değilsin.'' ''Bana diyene bak! Seni gidi aptal çam yarması!'' Sandalyesinden kalkmadan...