➰
Sabah uyandığımda hissettiğim yorgunlukla gerindim ve uyku gözlüğümü başıma sürükleyip paytak adımlarla odamdan çıktım. Mardin'e geleli henüz 15 saat olmuştu ve ben 13 saatini uyuyarak geçirmiştim. Babamın ve Berzan abimin bakışları üzerimde gezindiğinde başımı eğip kendime baktım. Altımda şortum üzerimde de sıfır kollu pijama üstüm vardı. Ayaklarımda terlikte vardı, yüzümü yıkamadım ya ondan herhalde diye düşünerek ilerledim. Berzan abim sert bakışlarını üzerime dikerek gelip kolumu tuttu.
"Bu ne hal böyle Bersun?!" Abim fazlasıyla sinirli gözükürken beni kolumdan sürüyerek daha az önce çıktığım odaya götürdü. Ne olduğuna dair hiç bir fikrim yokken odamdaki pudra mavisi desenli kanepenin üzerinde buldum kendimi.
"Abi ne oldu? Ne varmış halimde?" Abim sinirle başını sağa sola sallarken elini yumruk haline getirmiş, hızlı nefesler alıyordu.
"Sorunda o zaten! Yok! Senin paran mı yok ki kumaşından kaçılmış kıyafet aldın?!" Abimin lafına istemsizce de olsa alayla gülmüştüm, düşüncesi fazlasıyla komikti.
"Kes gülmeyi! Çabuk üzerine adam gibi şeyler giyin! Zaten saat 3 oldu yeni uyandın! Akşama misafirler var, düzgün giyin! Şahin Ağa'nın kızı olduğun belli olsun!" Başımı aşağı yukarı salladım. Abim odadan çıkarken bende lavaboya girip yüzümü yıkadım. Geri dolabımın başına gelip üzerime diz kapağımın bir karış üstünde olan lacivert pileli eteğimi, üzerine uzun kollu bebek yakalı bluzumu ve ayağıma da karamel rengi topuklu ayakkabımı aldım. Üzerimdekileri çıkarıp dolaptan aldıklarımı giydikten sonra saçlarımı tepeden örgülü topuz yaptım. Tırnaklarıma su yeşili oje sürdüm ve kulağıma krem renkte yuvarlak bir küpe taktım. Odadan çıktım ve mutfağa geçtim.
"Aslı, bana yiyecek bir şeyler hazırla." Aslı evin hizmetçisiydi. Bazen yanlış anlaşılıyordum, insanlar benim Aslı'yı sadece maddi durumu yüzünden sevmediğimi düşünüyorlardı oysa ben kimseyi maddi durumuna göre yargılamazdım aksine yargılayanlara karşı olurdum. Aslı'yı bana ya da bu evdeki kızlara her bakışında gördüğüm kinden dolayı sevmiyordum. İnsanlara kinle bakmaya alışmıştı ve bu benim için katlanılamaz bir şeydi.
"Emredersiniz Bersun ağam." O masaya bir şeyler koyarken ben de biraz hava almak için mutfağın önündeki avluya çıktım. Babam bir kaç kişiyle hararetli hararetli konuşurken az önce kıyafetimden dolayı fırtınalar koparan Berzan abim süt dökmüş kedi gibi bir köşede oturuyordu. Abimin odasından mavi gözleriyle bana bakan bir kız görünce kaşlarımı çattım. Kız tatlı gülümsemesini bana yolladığında ben de gülümsedim. Abimin odasına doğru seri adımlarla ilerlerken babamın gür, hiddetli sesiyle duraksadım.
"O odaya girme Bersun!" Odada duran kızın yüzü düşerken abimden uyarıcı bir şekilde 'babaa.' sesi geldi. Başımı aşağı yukarı salladım ve yeniden mutfağa döndüm. Mutfağın Kapısından girmeden önce Aslı ve Zehra'nın konuşmalarını duydum. Diğerlerinin aksine fısır fısır değil, sesli ve açık şekilde konuşuyorlardı. Zehra, tatlı kızdı, her ne kadar Aslı'nın kuzeni olsada.
"Akşama Miranoğlu aşiretinden gelecekler, hazırlıkları evde yapmadılar yemek kokmasın diye. Şimdide tepsi almaya geldim, 4 tepsi börek pişecek." 4 tepsi börek mi? Ordu mu doyuracağız biz? Arkadan Tuğba'nın da sesi geldi. Gururlanırcasına ağzından dökülen kelimeler benimde gururumu okşuyordu.
"Vay Maşallah. Bak Beyhan ağama, nasılda göstermiş büyüklüğünü." Eee kimin annesi o? Tabii ki benim, Bersun YIKILMAZ'ın annesi o! Yıkılmaz aşiretinin hanım ağası, babamın başının tacı evlatlarının gönül ilacı.
"Neyse neyse bırakın büyüklüğü küçüklüğü Bersun hanımefendi kahvaltı istedi şu saatte şimdi gelir duyar bide küçücük kızdan azar yemeyelim." Küçücük? Ben 24 yaşındayım Aslı hanım! Boğazımı temizleyip içeri girdim. Aslı'nın yüzü bozarırken Tuğba alayla gülüyordu. Tuğba'ya göz kırptım ve masanın baş köşesine geçtim. Zehra tepsileri alıp gittiğinde Aslı'yı mutfaktan gönderdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
General FictionHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...