bir

410 51 15
                                    


Yeni bir kitap, diğerlerinden daha başka bir içerik diyorum şimdilik. Umarım hoşunuza gider. Keyifli okumalar :))

▪︎

Bir rüyada çiçek açamayan bir çiçek yetiştirdim; gerçek olamayan bir çiçek.

(BTS - Fake Love)

▪︎

Evinde son derece halsiz bir biçimde yatmaktaydı Dicle. Uzun süredir süren şikayetleri olmuştu ancak her seferinde geri plana atmıştı. Bir gün şirkette çalıştığı esnada fenalaşması bu duruma son getirdi. Hem ailesinin hem de iş arkadaşlarının baskısı ile hastaneye check-up yaptırmaya gitti. Patronu da ona dinlenmesi için izin tanımıştı. Kendisi yoğunluktan olduğunu düşünüyordu. Kendisine fazla yüklenmişti belki de. Annesinin büyük ısrarları onu hastaneye götüren en büyük etken oldu. Check-up sonuçları ertesi gün çıkacaktı. Ciddi bir şey olmadığını herkese ispatlayacaktı.

32 yaşında bir kadındı Dicle. Mimarlık bölümünü bitirmiş, şimdi ise özel bir şirkette çalışmaktaydı. Bunca sene hiçbir ilişkisi olmamış, aşkı lisede platonik olarak tecrübe etmişti. Hâlen daha ailesi ile yaşıyordu. Üç kardeşti, kendisinden küçük 2 tane erkek kardeşi vardı: Sadık ve Tuna. Ortancaları Sadık evlenmiş, başka bir eve yerleşmişti. Tuna ise ailesinin yanında üniversite okumaktaydı. Kardeşinin evlenmesine karşın annesi ona da evlilik konusunda bir baskı yapıyordu. Dicle ise her seferinde "Anne ben evlenmek istemiyorum, evlenmeyeceğim de." şeklinde diretiyordu. Bu meselelerden ağzı yanmıştı bir kere. Hem ağzı hem gönlü... Lisede platoniği olmuştu ve yıllar geçse de onu içinden söküp atamadı. Kalbinde onu barındırdığından başka kimseyi alamıyordu. Yine de buna rağmen evlense evlendiği adama yazık edecekti. Ömür boyu yalnızlığı kabullenmişti bu şekilde.

"Anne!" diye seslendi. "Çağırdın taksiyi değil mi?" Yavaşça doğrulmuştu da.

"Çağırdım da... Kendi başına gitmeseydin keşke."

"Ben iyiyim anneciğim, sen de benim peşimden sürünme."

Annesi bu 'iyiyim' yalanlarına hiç inanmamıştı ama. Kızı uzun bir süredir rahatsızdı. Bunu dert etmedikçe daha da şikayetleri büyüdü.

Dicle ayağa kalktığında altındaki eşofmanı çıkarıp kot pantolon giydi. Saçlarını da özensiz bir biçimde bağladığında kenarda duran çantasına telefonunu atarak odasından çıktı. Hastaneye test sonuçlarını öğrenmeye gidiyordu. Kendi içini kaplayan bir tedirginlik de olsa bunu kimseye hissettirmemekti tercihi. Giyimine kuşamına özen gösterir, hafif de olsa makyaj yapardı mutlaka. İlk defa bu kadar kendisiyle ilgisizleşmişti.

Halsizliği yol boyunca da sürdü. Sadece camdan yolu izlemişti. Kesin hastaydı buna kendisi de kanaat getirmişti ancak hastalığının ne olduğunu bilmediği son zamanlarını geçiriyordu. Bilinmemezlik bazen çok daha iyi geliyordu insana. Kalıtsal bir hastalığı ya da genetik bir riski yoktu, kötü alışkanlığı da olmamıştı. "Kader..." diye mırıldandı.

Taksicinin "Geldik hanımefendi." sözüyle irkildi. Taksimetrede gördüğü tutarı cüzdanından çıkarıp ödedikten sonra taksiden indi.

Hastaneye attığımı her adımda içini daha başka korkular sarıyordu. Ne olabilirdi acaba? Tedavi mi gerekecekti, hastaneye mi yatırılacaktı? Yoksa sadece ilaç yazıp gönderilecek miydi? Çok endişeliydi, çok meraklıydı...

İçeri girdiğinde giriş katta bulunan danışmaya yöneldi. "Ben iki gün önce bir check up yaptırmıştım, bugün çıkmış olması gerekiyor. Dicle Esendemir. Bir bakabilir misiniz?" Sekreter önündeki bilgisayardan birkaç dosyayı kurcalamıştı. "Evet, çıkmış." Ardından Dicle'ye döndü. "7.blok 1.kattaki sekreterlikte size daha ayrıntılı bir bilgilendirme yapılacak."

Kalbime Bıraktığın TohumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin