Sen beni anlat, soranlara sevmemiş gibi yaparsın.
Kurtul bu aşktan, kaç; belki de çok yol alırsın.
Sakın sözlerim yolundan alıkoymasın.
Ey yüce insan sen mükemmel olana layıksın.(Yaprak Çamlıca - Yüce İnsan)
▪︎
Annesiyle karşılaştığından beri odasındaki kanepede dizlerini kendine çekmiş biçimde oturmaktan başka bir şey yapmıyordu. Yaşadıklarını düşünürken karşısında duran duvar saatine kayıyordu gözleri. Daha vakit erkendi ancak Fırat daha fazla orada durmak istemiyordu. Sonradan telafi edeceği düşüncesi ile çıkmaya karar verdi. Montunu giyip çantasının ipini tek omzundan geçirdikten sonra çıkışını imzalamak için giriş kattaki sekreterliğe yöneldi.
Sakin sakin arabasına doğru yürürken gitmeyi istediği tek bir yer vardı: Babasının evi. Gençliğinin son zamanlarını geçirdiği yer ve onun derdinden en iyi anlayan kişi olan babası içindekileri söküp atabilirdi anca. Hastanede durgun halde olan gözyaşı deliği ana yola girince faaliyete geçti. Her bir göz kırpmasında bir göz yaşı daha yanaklarından süzülüyordu.
14 yıl önce
"Yine o adamın yanına mı gideceksin? Süslenip püslenmişsin bir de!"
"Hangi adamdan bahsediyorsun sen ya?"
Tercih sonuçları açıklanmıştı o gün. Fırat istediği bölüm Hacettepe İngilizce tıpı kazanmanın sevincini yaşıyordu. Bilgisayarı salona getiremediği için annesi ile babasını bilgisayar başına getirmeyi planlamıştı ancak salona gittiğinde hiç istemediği bir manzara ile karşılaştı.
"Şu dershane müdürü işte. Tebrik ederim, beni çok güzel ayakta uyuttunuz!"
Fırat onları kapı aralığından izliyordu. Yüzündeki gülümsemesi bir anda sönmüşken korkmaya başladı. Olayları çözmeye çalışıyor, her şeyi doğru anladığına emin olmak istiyordu.
"Saçma sapan konuşma. Neden onunla aramda bir şey olsun ki? Dışarıda işim var, onu halledip geri geleceğim."
"Bu işlerin arasında Fulya'yı görmek yok mesela, değil mi? Bizimle birlikte gelmiyorsun, ben sonra göreceğim onu diyorsun. Fulya da neden hiç annem gelmiyor diye bize üzülüyor. Ne zaman senin kızın bu kadar önemsiz oldu? Sadece biz değil, hasta bir kızın da var senin. Sana ne oldu, nasıl bir insan oldu böyle anlamıyorum."
Fırat ayakta dikilirken kapının yanındaki duvara yaslanarak oturdu. Onları daha iyi görebilmek için kapıyı biraz daha aralamıştı. Fulya'nın da konu olması ve babasının dediğinin doğruluğu birkaç damla gözyaşına sebep olmuştu.
"Bana hiçbir şey olmadı. Ben aynı benim." Alaycı bakışlarını yöneltmişti babası. Sinirden de bir gülüş sergiledi. "Tabi canım, kesinlikle öyledir!" diyerek bir süredir elinde tuttuğu zarfı karısının yüzüne fırlattı. Pınar merakla onu atılan zarfın içini açtı. İçinden çıkan fotoğraflara şaşkınca bakıyordu. "Hangi açıdan bakarsan bak yanlış anlaşılmıyor maalesef. Senin yüzünde de hiç öyle istemiyormuş gibi bir hal yok. Şimdi itiraf ediyor musun?"
Pınar oflayarak arkasındaki koltuğa oturdu. Elindeki fotoğrafları da sehpanın üzerine bırakmıştı. Kendisine bakan Taner'e "Doğru." dedi durgun biçimde. "O adamla çıkıyorum."
Fırat'ın duyduklarıyla gözyaşları daha hızlı biçimde akmaya başlarken babası buna karşılık sinirden gülmeye başlamıştı. "Neden? Neden lan neden?" Pınar gözlerini dik bir biçimde Taner'e yönelttiği halde suskunluğunu koruyordu. Sehpanın üzerindeki sürahi eline alıp yere çarptı. Sürahi tuzla buz olurken "Susmasana!" diye haykırdı. "Söyle neden olduğunu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbime Bıraktığın Tohum
Romance"Dicle ben, senin hastalarından olan Dicle Esendemir. Bunu da senin için yazıyorum Fırat. Muhtemelen defterin nereden geldiğini merak ediyorsundur. Bu yazıyla birlikte bunları öğreneceksin." Okuduğu ilk paragraf ile şaşkınca başını kaldırıp etrafına...