yirmi iki

57 3 24
                                    

Yok mu bensiz bir yer?
Dağılıyorum her gördüğümde daha beter.
Bu sefer zindanları mumla arar oldum.

(maNga - Yad Eller)

Yağız'ın davası beklenenden kısa sürmüştü. Aras'ı kendi nüfusuna ve velayetine de aldırdığında aynı mahalleden tutmuş olduğu 2+1 eve yerleşmişti. Bu süreçte ailesiyle görüşmemişken abisi vasıtasıyla ara ara nabız yokluyordu.

Onun başka eve taşınması yıllardır birlikte yaşamaya alıştığı Fırat'a da koymuştu. Tam da arkadaşlıkları pekişmişken böyle bir durumla karşılaşmak onda başka bir etki yaratmıştı. Aslında Dicle uyandığında, onu kendi evine aldığında da aynısı yaşanacaktı. Bu yüzden kendinde bir söz hakkı göremiyordu.

Hastanenin her zaman olduğu gibi yine yoğun zamanları yaşanıyordu. Ameliyattan yeni çıkmışken küçük bir arası olduğunu düşünerek kahve içmeye yeltendi. Bunu düşünmesiyle telefonunun çalması ise bir oldu. O kadar alışmıştı ki bu duruma tepki bile vermeden aramayı yanıtladı.

"Hocam acilden bekleniyorsunuz. Zincirleme trafik kazası olmuş."

"Tamam, geliyorum." diyerek aramayı sonlandırdı ve telefonu cebine geri koydu. "Sadece biraz kafein istemiştim." diye mırıldandı.

Acilde kıdemlisi kazazedeleri cerrahlara bir bir dağıtmaktaydı. "Fırat sen de bu kadınla ilgilen." Kendisine verilen hastayı görünce şaşkınlıktan donakaldı.

"Hadi, ne dikilip duruyorsun! Görmüyor musun hastanın durumunu?"

Fırat bu azarlanma karşısında "Hocam..." diyerek kendisini açıklamaya başladı. Sesinin titrediğini fark ettiğinde durup bir nefes alışverişinden sonra devam etti. "O kadın benim annem."

Karşısındaki kıdemlisi soğukkanlılığı koruyarak "Peki, şu beyefendi ile ilgilenebilir misin? Durumu da ağır değil." Annesinin eşiydi o da ancak bir sakınca görmüyordu. "İlgilenirim, problem yok." Alnından bir darbe almış, bir dikişlik işi vardı sadece.

Yanına gittiğinde muayene için lateks eldivenleri giymek üzere eline aldı. Mehmet ise bu sırada birisi söyler umuduyla "Eşim nasıl?" diye sayıklayıp duruyordu. Fırat da buna "Bilmiyorum." cevabını verdi. Tek bildiği bilincinin kapalı olduğuydu.

Mehmet, duyduğu bu sesle şaşırarak başını çevirdi. Fırat'ı görünce yüzünde alaycı bir gülümse yerleşti. "Geçen beni öldürmeye çalışıyordun, bugün de kurtarmaya mı çalışacaksın?"

"Seri katil, tecavüzcü gelse bile kurtarmak zorundayım. Bu benim mesleğim." dedi Fırat ciddiyetinden ödün vermeyerek.

"Profesyonelsin yani, güzel."

"Yalnız böyle konuşup durursan beni kızdırırsın, bu da hata yapmama sebep olur. Sonucu yine sana döner. Bu yüzden kendi iyiliğin için lüzumsuz konuşma."

Mehmet aldığı nefesi derin bir şekilde verdi. Haklıydı, ona göre Fırat'ın eline de düşmüştü. Fırat da bu sükunetin sağlanmasıyla Mehmet'i muayene etmeye başladı. Soğukkanlılığından ve ciddiyetinden bir an bile ödün vermiyordu. Her bakımdan böyle olması en iyisiydi.

"Baş dönmesi, mide bulantısı, bulanık görme, his kaybı gibi şikayetlerin var mı?"

"Hayır."

"Güzel, ben de seninle çok uğraşmak zorunda kalmam." dedi Fırat dikiş atmak için hazırlanırken. Mehmet cevap vermek için ağzını açsa da sonradan vazgeçti. Çünkü bir konuda daha ona ihtiyacı olacak gibiydi.

Fırat, Mehmet'in alnındaki yarayı temizlerken bir yandan da açıklamaya başladı. "Yaran çok derin değil, bu da herhangi bir tehlike barındırmıyor." Sonra eline bir merhem alıp yaranın etrafına sürdü. "Uyuşturucu merhem sürdüm. Beş dakika bekle, uyuşsun."

Kalbime Bıraktığın TohumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin