Hiçbir şeye değişmem aşkla bakan gözlerini
En son anımda bile söylemeliyim sevdiğimi(Mustafa Ceceli - Sevgilim)
□
Esin hastanenin içine girdiğinde hızlı adımlarını sürdürdü. Sekreterliğe gidip Dicle'yi soracakken Fırat'ı görmesiyle onun yanına gitti. "Dicle nerede? Nasıl şimdi?"
Fırat hafiften gülerek Esin'in kolundan tuttu. "Dur bir soluklan."
"Ben haberi alınca direkt çıktım geldim."
Fırat başını sallayarak "Fark ettim." dedi. "Mesajı attığım zamanla şimdi arasında 20 dakika fark var sadece."
"Dicle nasıl peki? Onu görebilir miyim?"
"Normal odaya aldık yenice. Birkaç dakikalığına görebilirsin. Ben nöbetçiyim, sana eşlik edemem ama bir asistanımı yönlendireceğim. Sonra da evine gidebilirsin, yarın sabah yine gelirsin. Zaten saat de geç oldu."
Esin gitmek istemese de Fırat'ın, Dicle'nin yanında refakatçi olarak kalmasına müsaade etmeyeceğini biliyordu. Zaten kısa bir süreliğine görmesine izin vermişti, uzun süre yanında duramazdı. Bu sebeple herhangi bir tartışmaya girmeden "Tamam." dedi. Fırat bunun ardından koridorda gördüğü bir asistanını yanına çağırdı ve durumu izah etti. Ardından Esin'e "Benim işimin başına dönmem gerek, sana iyi geceler." diyerek yanlarından ayrıldı.
Asistan önde, Esin arkada Dicle'nin odasına doğru yürüyorlardı. Asistan "Burası." diyerek kapıyı açtı. Esin başını sallayarak odaya doğru adımını attığında asistan da kapıyı kapatıp dışarıda beklemeye başladı.
Kapı sesi duyulduğunda Esin odanın içine doğru olan adımlarını sürdürdü. Ameliyat öncesinde yoğun bakımda yatarkenki hali gözünün önüne geldi. Birden fazla açılan damar yolu, yüzündeki renksizlik... Şimdi yüzündeki renginin bile geri geldiğini görüyordu. Gözyaşlarına hakim olamadı. Yanına çömelip Dicle'nin kolundan tuttu. "Hepsini atlattık." diye mırıldandı. "Sana dokunmayı bile özlemişim."
"Esin... Sen misin?"
Dicle'nin sesini duyduğunda ağlaması daha da artmıştı. "Evet, benim."
"Ağlama."
"Ben sevinçten ağlıyorum." Gözündeki yaşları elinin tersiyle sildi. "Sen beni düşünme şimdi, iyileşmene bak."
Dışarıda bekleyen asistan kapıyı açıp içeri girdi. "Sizi artık dışarı alalım. Hastamızın dinlenmesi gerek." Esin başını sallayıp ayağı kalktı. Dicle'ye "Ben yine geleceğim." dedi ve arkasını dönüp adımlarını atmaya başladı.
*
Sabah saat sekizi gösteriyordu. Fırat da nöbetini bitirmiş, hastaneden yenice çıkmıştı. Açlığını gidersin diye bir simit almış, trafikte durdukça yiyordu. Mutluydu; yeniden Dicle'nin gözlerinin içine bakabilmiş, onun sesini duyabilmişti. Tüm yorgunluğuna rağmen içten bir tebessümle gülüyordu. Evinde birkaç saat uyuyup dinlendikten sonra tekrar Dicle'yi görmeye gidecekti hem o zamana kadar Dicle de kendini toparladı.
Trafik sıkışıklığı nedeniyle tekrar durduğunda arabaya bluetooth ile bağlandığı telefonundan Yağız'ı aradı. Telefon çok geçmeden "Alo." diye yanıtlandı. "Sesin uykulu gelmiyor ya hayırdır sen hafta sonu bu saatte?"
"Çocuk var ya artık, uyutmuyor."
"Doğru." diyerek hafifçe güldü Fırat. "Ben onu unutmuşum. Ne yapıyorsun peki?"
"Bu bücürle kendime kahvaltı hazırlıyorum. Hafta içi işe gideceğim diye erken uyandığımızdan hafta sonu da erken uyanıyor. Beni de zorla uyandırıyor. Senin nöbetin vardı, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbime Bıraktığın Tohum
Romance"Dicle ben, senin hastalarından olan Dicle Esendemir. Bunu da senin için yazıyorum Fırat. Muhtemelen defterin nereden geldiğini merak ediyorsundur. Bu yazıyla birlikte bunları öğreneceksin." Okuduğu ilk paragraf ile şaşkınca başını kaldırıp etrafına...