Bu dünyayı sevmedim ama azaldı kinim
Can Bonomo - Tastamam
□
Yoğun süren nöbetleri bir yana gecenin bir vakti ansızın çağırılmasının ardından nihayet bu gece güzel bir uyku çekmişti. İşe gitmeyeceğinin de bilincinde olarak saat dokuzda açtı gözünü. Bugün güzel bir gün olacağa benziyordu. Yatağının sağ tarafında istemsiz bıraktığı boşluğa baktı. Dicle de yanında olsa çok daha güzel olacaktı. Ne olursa olsun haline şükretti, illa bir gün olacaktı çünkü. Hiç olmama ihtimali de vardı. Daha dört gün önce ölümden dönen Dicle'nin ta kendisi değil miydi? Komadaydı ama elbet bir gün uyanacaktı.
Yatağından kalkıp odaya ışık girmesi için perdeyi açtı. Kardeşleriyle buluşacak olmanın verdiği mutluluk yüzüne tebessüm olarak yansımıştı. Direkt onları evden alıp kahvaltıya götüreceklerdi. Ankara ayazının vurduğu bir kasım sabahı da olsa evde kalmayı istememişti.
Banyodaki işlerini hallettikten sonra odasına geri döndü. Pijamalarını çıkarıp dolabından aldığı hardal rengi kazağı üzerine giydi. Siyah düz kalıp bir kot pantolonla da kombinini tamamladı.
Yağız'ı bulmak için evin içinde gezinirken onu salonda Playstation oynarken gördü. Gülerek "Kafamdaki iki ihtimalden birisi tutmuş yine." dedi. "Bunu tabii ki diğerine tercih ederim." Yağız başını oyundan çevirmeden "Diğeri ne?" diye sordu.
"Uyuyor olmandı."
Yağız oyunu durdurup Fırat'a döndü. Omuz atarak "Yo." diye karşılık verdi. "Uyandım, hazırlandım, seni bekliyordum. Ben seni uyandırmaya kalkınca organellerime kadar küfrediyorsun da." Fırat ise Yağız'ın haklı olduğunu bile bile inadına devam etti. "Doğru düzgün uyuyabildiğim zamanlar nadir olduğundan olabilir mi sence?"
Fırat gibi zeki birisiyle Iaf yarışına girmekten kaçındı. Her durumda üste çıkmasını çok iyi beceriyordu çünkü. "Sen de hazırsın galiba. Oyunu bitireyim, çıkarız." dedi ve Fırat'tan bir karşılık beklemeden oyununa devam etti. Fırat da Yağız'ın bu haline alışmıştı. Sessizce boş bir koltuğa oturdu ve telefonuna bakınmaya başladı.
*
Emir ile Mete abilerini apartmanın önünde bekliyordu. Bekledikleri araba önlerinde durunca sevinçle oraya doğru ilerlediler. Fırat da onları görünce bir tebessüm etti. Annesiyle muhatap olmak zorunda kalmayacaktı. Ancak bu mutluluğu çok uzun sürmedi. Mete'nin el salladığı yöne doğru bakınca penceredeki annesini gördü. Ancak annesi Mete'ye değil kendisine bakıyordu. Göz göze geldikleri anda Fırat hızlıca başını çevirdi.
Annesini aslında çok özlüyordu ve bu saniyelik bakışma dahi onu duygulandırabilirdi. Ancak onun özlediği annesi karşısındaki kadın değildi. Yalnızca fiziksel bir etkendi bu.
Arkasına dönüp Emir ile Mete'ye baktı. "Tamamsanız gidelim." dedi sıcakkanlı bir şekilde. Kardeşlerinin ikisinde de "Gidelim." diye onu cevapladığında Fırat da önüne dönüp el frenini indirdi.
"Kahvaltı yapmaya gidiyoruz, değil mi?" diye sordu. Abisine cevap veren Mete oldu. "Evet!"
"Sonrasında ne yapmak istersiniz peki? Gitmek istediğiniz başka bir yer var mı?"
Emir "Bence sizin evinize gidelim." diyerek kendi görüşünü belirtti. "Hava da soğuk. Sizin evinizde sizinle vakit geçiririz. Tabi Mete ne der onu bilmiyorum." Küçük kardeşine döndüğünde Mete de "Olur." dedi.
Fırat çıkan bu ortak karara karşı da "Tamam, öyle yapalım." dedi.
*
Dışarıda, güzel bir mekanda yaptıkları kahvaltının ardından Fırat kardeşlerini evine götürdü. Salona geçtiklerinde Mete playstation'ı görür görmez televizyonun önüne oturup kumandaları kendince etrafında aradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbime Bıraktığın Tohum
Romance"Dicle ben, senin hastalarından olan Dicle Esendemir. Bunu da senin için yazıyorum Fırat. Muhtemelen defterin nereden geldiğini merak ediyorsundur. Bu yazıyla birlikte bunları öğreneceksin." Okuduğu ilk paragraf ile şaşkınca başını kaldırıp etrafına...