Arda'dan...
Panik içinde Deniz'in gözlerini kapatmasına engel olmaya çalışırken Meriç donup kalmıştı. O piçe tecavüz edip kemiklerini parçalara ayırmak istiyordum. Ama önemli olan Deniz'di. Ve onun zarar görmemesi. Aslında benim için daha önce kimse önemli olmamıştı. Şu ana kadar. Her ne kadar sadece vücudunu istediğime kendimi ikna etmeye çalışsam da öteki yanım bangır bangır bağırıyordu. Ondan hoşlanıyorsun ! Kabul et! Fakat ben ne yazık ki bunu bile kabul edemeyecek bir kalbe sahiptim. O artık bir taş parçasıydı. Ben o taş parçasını oraya bilerek bırakmamıştım. Annem ve babam beni bu dünyada yalnız bıraktığında zaten çoktan oraya bırakılmıştı. Etrafı duvarlarla kaplı olan bu kartlaşmış zindan ilk defa saldırıya uğruyordu. Deniz tarafından. Bir süredir dalgalarını üstüne savurduğu o kalın duvarlarda izlerini bırakıyordu. Uzun vadede o duvarları geçecekti biliyordum. Fakat bunu istemiyordum. Çünkü ben yalnızlığa mahkumdum ve Deniz'in dalgaları o duvarları yıktığında ben diye bir şey kalmayacaktı. Ben kızları gecelik birer eğlence kaynağı olarak gören Arda'ydım. Ve bunları yapmam bile beni sevgiden mahrum bırakmak için geçerli sebeplerdi.
Kafamdaki düşüncelerle birlikte Deniz'i hızlıca kollarım arasına alarak arabaya koşmaya başladım. Meriç arkamızdan kapıyı kapatarak benimle birlikte koşmaya başladı. Aslında gelmesini istemiyordum fakat eğer şimdi giderse onu bir daha yakalayamazdım. Ve emin olduğum tek bir şey vardı. Ben onu bunun karşılığını almadan serbest bırakmayacaktım. Belki duvarlarımın yıkılmasını istemiyordum. Fakat ilk defa güvenli bir limana demir attığımı hissetmiştim. İlk defa birisi bana farklı hissettirmişti. Ve o bunu benden almaya kalkmıştı. Zaten yalnız olduğum dünyada beni yokluğa mahkum etmişti. Ki şuan tam bu arabayı çalıştırırken ve Deniz'in gözlerinin içine bakarken kendime yemin ettim. Eğer Deniz'e en ufak bir zarar gelirse Meriç'den öç almak yerine canını alacaktım. Ve buna Deniz üzerine yemin ediyordum...
***
Meriç'den...
Hastaneye vardığımızda Arda'nın gelmeme bir şey dememesi dışında sevindiğim hiçbir şey yoktu. Deniz'in benzi atmış bedenine bakarken hala ufak nefesler aldığını fark edebiliyordum. Arda birkaç nida attıktan sonra bir sürü görevli geldi ve arkalarındanda bir sedye. Deniz sedye'ye yerleşirken olayın şokunu üstümden atamamıştım. O benim en değerli varlığımdı. Ona nasıl olurdu da böyle davranabilirdim? Senelerce ona açılıp ona sahip olabilmek için yakın arkadaş bölgesinde tıkılıp kalmıştım. Ama hayır... Ben onu en yakın arkadaşım olarak hiçbir zaman görmemiştim. Ve görmemeye devam edecektim. Tabii eğer benim yüzümden bir zarar görmezse. Deniz'in morgda bir görüntüsü zihin sahnemde segilendiğinde kafamı sertçe salladım. Bu asla olmayacaktı. O canlı sevimli yüzü her zamankinden daha çok parlayacaktı. Parlamalıydı. Onun yakamozları olmadan dünya anlamsızdı. Onun güneş gibi doğan gülümsemesi olmadan ben anlamsızdım. Benim dünyam ondan oluşuyordu. Ve şu an dünyamı kendi ellerimle ateşe vermiştim.
Ayaklarım sedyenin gidişinin ardından beri bir adım bile kıpırdamamıştı. Arabadan indiğim yerde duruyordum. Gözlerim bahçenin yerlerine takılmıştı. Ayakta bir avanak gibi duruyordum. Ancak aslında düşünce denizimin derinliklerinde kayboluyordum. Fakat gözlerim odağını şaşırdığında kendimi bir anda yerde buldum. Ardından karşımda Arda'yı görmem hissetmeye başladığım acıyla bütünleşti. Ellerine baktığımda Deniz'in kanıyla ıslanmış tenini gördüm. Kafamı yavaşça yüzüne çevirdim. Gözleri hayatımda onu hiç görmediğim bir ifadeyle doluydu. Ve kesinlikle dışarı çıkmak için direnen göz yaşlarıyla. Dikkatlice baktığımda gözlerinin gerçekten dolu olduğunu ve belki de Arda'nın hayatında ağladığı ilk an olacağını anladım.
"Ayağa kalk." Titreyen sesiyle bana verdiği emri yerine getirdim. "Ellerime bak." Gözlerimi direkt olarak yere çevirdiğimde ellerini göz hizama kaldırıdı. "Ellerime bak." Yavaşça bende dolmaya başlayan gözlerimi kana bulanmış ellerine çevirdim. "Bu senin kendi ellerinle yerlere döktüğün kan. Bu sözde 'sevdiğin kızın' kanı. Ve sen bunu kendin yaptın. Ve Tanrı şahidim eğer ki Deniz' e en ufak bir şey olursa bunu tüm kanınla ödemek zorunda kalırsın." Sesi öylesine korkutucu ve öylesine kırgın çıkmıştı ki bir an bu senin Arda'nın olduğuna inanamadım. "Umarım ona bir şey olmaz." diyerek dudaklarımı oynattığımda sesim bir kedi kadar savunmasız ve kısık çıkmıştı. Bir anda kafasını eğerek gülmeye başladı. "Umarım ona bir şey olmaz. Öyle mi umuyorsun ?! Cidden mi ? Kendi ellerinle boğazına bıçak dayadığın kızın iyi olmasını mı umuyorsun ? Seni orospu çocuğu ! " Gözümün üstüne yediğim yumrukla sarsılırken sözüne devam etti. Ona karşı koyabilecek gücüm yoktu. Kalmamıştı. Çünkü haklıydı. "Senin yüzünden ölebilirdi. O ölebilirdi. Ve hala da ölüp ölmeyeceğini bilmiyoruz. Bir de gelmiş bana umarım iyi olur diyorsun. Şerefsiz pezevenk !" Kanlı ellerini bir kere daha karnıma geçirdiğinde yere yığıldım. Olay çıktığını fark eden görevliler yaklaşmaya başladığında Arda'yla gözlerimiz kitlenmişti. Ve işte tam o anda Arda'nın gözünden akan o tek damlayı gördüm. Deniz için o okyanus rengi gözlerinden akıttığı tek damla...
Arkadaşlar zaman bulmuşken hemen yazmak istedim ve umarım beğenirsiniz çünkü şu ana kadar yazdıklarım arasında en çok beğendiğim bölümdü :D Aynı zamanda sadist olduğum için değil ama bu bölüm sizin biraz gözlerinizi doldurmak istedim ve umarım başarabilmişimdir çünkü ben bu duyguyla yazdım. Aynı zamanda yorumlarınız çok önemli sizi çok seviyorum şarkımızı okurken dinlemenizi tavsiye ederim <3 <3 <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASABİ ŞİRİN
Teen FictionDeniz ailesinin işi nedeniyle kendi başına yaşamaya alışmış onu mutlu eden insanlar dışında diğerleriyle çok ilgilenmeyen bir kızdır... Fakat ufacık ve saçma bir kaza Deniz'i istemediği saçma bir oyunun içine çeker... Oyunun içinde çok yakışıklı bir...