27- Karanlık

983 59 11
                                    

Deniz'den...

Siyah. Bomboş derin bir karanlık...

Kafamda delicesine sızlayan düşünceler ve hisleri kaybolmuş bir adet kalp. Kendimi bir anda içinde bulduğum bu derin karanlık ben kaçmaya çalıştıkça beni içine çekiyordu. Yorucuydu. Çabalamak istemiyordum. Ancak bir şeyler ters gidiyordu. O siyah boşluğun sonundan kalbime okunan mükemmel şarkı... Beni bir şeyler yapmaya zorluyordu.

Hiç bir şey hatırlamıyor gibiydim. Sessiz ve yalnız. O kadar saf ve boş hissediyordum ki bu korkmama sebep oluyordu. Bir anda beynimde depremler olmaya başladı. Tozlu raflara kaldırılmış olan hislerim beni dürtüyordu. Kendimi yavaşça daha yeni yeni alıştığım karanlıktan uzaklaşırken buldum. Etrafımda duyduğum sesler ve soğuk beni bir anda sarmalıyıvermişti. Kendimi huzurluğu hissettiğim bu nokta her ne olursa olsun gerçeğe uzak ve sadece bana aitti...

4 Gün Sonra...

Sızlayarak gözlerime hücum eden ışık ve ritmik cılız bir ses. Tüm farkedebildiğim buydu yavaşça gerçekliğe dönerken. Gözlerimi tekrar kapattığımda etrafımdaki seslere odaklandım. Bir ses daha vardı beni hayata bağlayan. O sessiz karanlıkta kalbime şarkı söyleyen. Bir adet nefes sesi. Hırıltılı ama kime ait olduğunu içten içe bildiğim o tapılası ses. Buradaydı. Tam yanımda. Beynim her şey birbirine karıştığı için olanları sadece izliyordu.Kalbimin verdiği emirlere boyun eğiyor ve düşünmeyi reddediyordu. Karanlığı unutturmaya çalışan kalbim başarılı olmuştu. Hatırlayamıyordum. Onun dışında hiç bir şey yoktu zihnimi doldurabilen. Kafamı zorlukla hafifçe çevirdim. Tam solumda , kalbimin hizzasında duruyordu. Solgun görünen esmer bedeni, uzun ve dipleri kızarmış kirpikleri, içine çökmüş yanakları ve güzel elmacık kemikleri. Özlediğim simsiyah saçları ve tapılası dudakları tamamen uykunun esiriydi. Öylesine güzel gözüküyordu ki uyurken ölene kadar bu şekilde izleyebilirdim onu. Yatağıma neredeyse yapışık duran koltuğa zorlukla sığdığını görebiliyordum. Uzun boyu ufacık bir koltuğa kıvrılmasına izin vermemişti.

"Arda..." fısıltıyla karışık soluduğum nefesle gözlerini açmıştı. Okyanus mavisi gözleri kızarmıştı ve ölüm soğukluğuyla çevrelenmişti. Göz bebekleri imkansızı bulmuş gibi yavaşça büyüdü. Benim yarım baktığına emin olduğum ruhsuz gözlerimle kıyaslanmayacak kadar mükemmel bir görüntüydü.

Ağzını bir şeyler söylemek için açmıştı fakat kalıvermişti. Yavaşça dudaklarını kapattığında o da benim gibi "Deniz..." diye fısıldadı. Onun dudaklarından dökülen ismim bile bu kadar güzel gelirken birbirimize ait olmayışımız üzücüydü. Henüz onu sevdiğimi kabullenmişken onun beni sadece oynamak için kullandığını biliyordum. Üzücü olsa da yapılacak bir şey yoktu. Bizim hikayemizdeki umutsuz kız bendim. Zorla taçlandırılmış bir kraliçe şimdi tahttan inmek istemiyordu...

"Neler oldu ?" diyiverdim sessizce. Hatırlayamıyordum.

"Hiç bir şey şimdi bunları konuşmanın anlamı yok." Hala gözlerindeki şaşkınlık ve hüzün yerinde dururken hastanenin o korkutucu kokusunu soludum. Azrailin havaya işlemiş o ürkütücü boğuk nefesi her tarafı sarmıştı. Nefret ediyordum. Hemde tüm hastanelerden...

"Beni buradan çıkar..." Kaşları hafifçe çatılırken yüzünün aldığı ifade beni keyiflendirdi. Yüzünün her ifadesini özlemiştim.

"Uyanır uyanmaz başladın yine saçmalamaya." diye soluduğunda omzuna vurmak istedim. Fakat bedenim öylesine yorgundu ki !

"Kaç gündür buradayım ?" Kaşları düzelirken boğazını temizledi. "Beş." Cidden mi ? Bana sonsuz gelen bir boşluk sadece beş gün mü şürmüştü ?

"Sen ne zamandır buradasın ?" yine aynı kararlılıkla cevap verdi "Beş.".

"Beklemek zorunda değildin." derken kafamı hafifçe salladım.

Bir anda alevlenen gözleri sözlerimle tekrar duruldu. "O kadar değerli değilim." Eli yavaşça yanağıma kaydı. Sıcacık olan bedenim soğuk eliyle birlikte gerildi. Bana bir nefes uzaklığındaki dudakları yavaşça dudaklarıma değdi. Benim çatlamış ve sızlayan dudaklarım onun dolgun ve yumuşak dudaklarına değdiğinde içim ürperdi.

"Yanılıyorsun. En değerlim sensin."

ASABİ ŞİRİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin