XII.

9 2 4
                                        



XII.

Her zaman olduğu gibi yine sabaha doğru yatağa giren Kerem, sabahın erken saatlerinde avludan gelen at kişnemeleriyle uyandı. Kalkıp pencereden baktığında arabadan Hayri ve Sermet Beylerin indiğini gördü. Bir önceki gece okuyup rast gele etrafa saçtığı günlük gazetelerle Fransızca mizah dergilerini çabucak topladıktan sonra hemen giyindi ve selamlığa geçip arkadaşlarını karşıladı. Hayri Bey'i oldukça sevinçli, Sermet Bey'i ise bir parça hüzünlü gördü. Daha selam bile vermeden Hayri Bey atıldı.

"Şükürler olsun ki tayinlerimiz gerçekleşti Kerem! Yarın sabah üçümüz de Haydarpaşa'dan Anadolu'ya geçiyoruz! Aha da resmi yazılarımızla biletlerimiz!" Hayri Bey, coşkuyla verdiği habere Kerem'den aynı coşkuyla karşılık alamamasına şaşırdı ancak bunu henüz uykusunu alamamasına yordu. Oysa durum bambaşkaydı. Kerem, tutkuyla bağlı olduğu Olivia'yı hatırlamış ve ondan nasıl ayrılabileceğini düşünmüştü.

Birlikte kahvaltı ettiler. Arkadaşlarının öylesine geldiğini düşünen Ferhunde Hanım, Rana ve Kevser'i koşturmuş, kötü şartlara rağmen mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlatmıştı. Sofrada buharı henüz tüten kakaolu taze süt bile vardı. Kahvaltılarını yaparlarken en coşkuluları Hayri Bey olduğundan hep o konuşmuştu. Kerem Olivia'yı, Sermet de geride bırakacağı ailesini düşünmüştü. Kahvaltıdan sonra Rana'nın getirdiği kahveler içildi ve Kerem'in pasif kaldığı, Hayri Beyle Sermet Bey'in ise aktif olduğu koyu bir sohbet başladı. Hayri Bey gelinen noktayı şöyle özetliyordu:

"Şimdi arkadaşlar; sizin de malumunuz olduğu üzere Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıkarken Yunanlılar da İzmir'i işgal etmişti. Tabi bu durum ülkemizde milli bir galeyanın doğmasına vesile oldu. Bu milli galeyana Padişah Efendimiz de uydu. Milliyetçi ve namuslu tanınan on kişiyi sandalyesiz bir şekilde nazır yaptı. Ayrıca tutuklu bulunan yirmi üç milliyetçinin serbest bırakılmasını sağladı. Bu süreçle birlikte ittihatçıların tutuklanmaları durdurulduğu gibi yargılanmaları da ertelendi. Hünkârımız Sultan Vahdeddin, sarayda topladığı saltanat şurasında tam bağımsızlık için çalışmak gerektiğini belirtti ve bu çıkışı kamuoyunca hemen duyulup takdir edildi. Bu ve buna benzer çıkışlardan rahatsız olan İtilaf güçleri ise Bekirağa bölüğündeki altmış yedi tutukluyu Malta'ya sürgüne gönderdiler." Hayri Bey, önündeki kuşlokumundan birkaç tane alıp ağzını tatlandırırken Sermet araya girdi hemen.

"Yıldız Sarayı'nda çıkan yangından sonra Sultanımızın söylediği söz de çok anlamlıydı. Birçok nadide eşya yanarken ve hatta Sultanımız canını zor kurtarmasına rağmen verdiği demeçte 'Milletimin ocağı yanıyor, ben onu düşünüyorum. Kendi evim yanmış ne önemi var?' demişti." Hayri Bey başıyla onaylayıp kaldığı yerden devam etti.

"İngilizler, Anadolu'daki gelişmelerden ve milli uyanıştan rahatsız olunca daha birkaç haftası bile dolmadan Mustafa Kemal'in getirilmesi için girişimlerde bulundular. Şükürler olsun ki Sultanımız bu isteklere kulak tıkayıp duymazlıktan geldi. Tabi bu gelişmelerden Mustafa Kemal Paşa rahatsız olmuş, hemen Padişah Efendimize bir telgraf çekmiş ve hükümetin tutumundan şikâyet etmişti." Kerem nihayet konuşabildi.

"Sultanımız ne cevap vermişti?"

"Efendimiz ona hükümetin üzerinde müthiş bir İngiliz baskısı olduğunu, kendisine haysiyet kırıcı muameleler yapılmasından korktuğunu ve bu yüzden İstanbul'a çağırmayı veya azletmeyi düşünmediğini fakat her ihtimale karşı Harbiye Nezareti'nden iki ay kadar izin alıp durum netleşinceye kadar bir yerlerde dinlenmesini tavsiye etmişti." Sermet Bey yüzünü buruşturdu.

Vesikalı VatanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin