Ev denilen şey neydi?
Dört duvardan oluşan bir çukur mu? Yoksa penceresinden sonsuzluğa kucak açabileceğin bir kurtuluş mu?Kalbine bir dokunsan yeter, belki de devam etmemize değer...
Sessiz çığlıklarımla boğuluyorum. Kıvılcımlar kopuyor yüreğimde.
Ne yapacağım şimdi? En son nerede bırakmıştım kendimi? Sahi ben yaşıyor muydum?...
Gram uyuyamamıştım. Sabahı sabah ettim, düşünmekten beynim patlayacak kıvama gelmişti.
Gün ışığı gözlerimi kıstırdı. Başımı kırmızı zigonun üzerinde ki saate çevirdim 6.12..Kalbini, kendini sök yavaş yavaş..
Toparlanmalıydım. Karan için.
Kendim için...O ne yapıyordu? Uyuyor muydu? Merakıma yenik düşerek basamakları tırmandım. Parmak uçlarımda ilerlemeye başladım, ta ki kapısının önüne gelene kadar. Koyu gri kapının kulpuna baktım. Pat diye girmek olmazdı değil mi? Görgü kurallarını hatırlayıp kapıyı iki kez tıklattım.
Ses yok.
Bir kere daha sertçe tıklattım.
Ses gelmeyince kulpu titreyen parmaklarımla kavradım. Yavaşça indirirken aniden kapı açıldı.
Açılmanın etkisiyle yerimde sıçrayıp, geriye doğru sedelendim. Ayağımın üzerine dengesiz basmamla düşeceğim sırada güçlü, kalın bir kol tarafından tutulup sert bi duvarla çarpıştım. Ellerimle kavradığım duvarın, aslında onun gövdesine ait olduğunu üç saniye sonra idrak edebildim.
Başımı korkarak kaldırdığım da o buz mavileriyle karşılaştım. Neden içimde ki yangını söndüremiyordu?
Ayak serçe parmağıma kadar titredim.
Gözlerimi kırpıştırarak sesimin çıkması dileğiyle konuştum.
"B-ben çok özür dilerim. Uyandın mı diye merak ettim."
Sertçe yutkundu.
"Uyanalı çok oldu. Kahvaltı ettin mi?"
Olduğumuz pozisyonu hatırlayarak kendimi çektim. Parmaklarımı saçıma geçirdim.
"Hayır. Ama istersen hazırlayabilirim."
Gözlerini kıstı.
"Uyumadığını ve halsiz olduğunu biliyorum. Aklına getirmeden cevaplıyım, hayır seni gözetlemedim. Aşağı dahi inmedim. Sadece hissettim. Hadi hazırlan, dışarıda kahvaltı edelim."
Sormadan cevaplaması rahatlatmıştı. Nedensizce hala güveniyordum ona. Başımı sallayıp kaldığım odaya girdim. Dolap kapağını açıp giyebileceğim birşey aradım. Siyah, balıkçı yaka kazağı kaptım. Kazak olmasını dilerken, aslında diz kapağında bir elbise olması beni şaşırtmıştı. Bu evde elbise olduğuna göre, kız arkadaşı vardı? Ya da karısı?
Bunu aklımın bi köşesine yazdım.Düşüncelerime göz devirip adımlarımı alt kata yönlendirdim.
Sırtı dönük duran, karanlık adamı inceledim. Üzerine giydiği siyah boğazlı kazak bedenine tam oturmuş, gergin kaslarını iyice sarmıştı.
Saçları dağınık, denizde ki dalga misali yoğun ve hoşlardı.
Onun kadar dik durabilmeyi isterdim. Ya da bakışlarla herşeye rest çekebilmeyi..
Sanki düşüncelerimi okurcasına başını aniden bana çevirdi.
"Çabuk hazırlandın, ama bu elbise ile üşüyebilirsin."
Başımı aşağı indirip, gözlerimi bacaklarımda gezdirdim. Sonrasında tekrar buzullarında buluşturdum.
"Sanmıyorum. Uzun çizmelerim beni tamamen koruyabilir."
Alnında ki damar seğirdi.
"Tamam hadi çıkalım.".
.
."Uzun zamandır böyle, dolu bir kahvaltı etmemiştim. Ben çok teşekkür ederim." Parmaklarımla oyalanırken, yüzüne bakamıyordum.
Oldukça güzel, kırmızı ve pembe güllerin hakim olduğu, bi mekana gelmiştik. Açıkçası beni çok büyülemişti.
Burun kemerinde parmağını gezdirdi.
"Beğendiğine sevindim. Daha iyi misin?"
Başımı hafifçe, olumlu yönde salladım.
"Beni o kötü durumdan kurtardın. Tabiki de iyiyim. Zorundayım. Miğde bulantımın nedenini hala anlayamadım."
Kaşlarını çattı.
"Hamile misin?"
Gözlerim yuvalarından çıkarcasına açıldı.
"N-ne!"
Masanın üzerine koyduğu parmaklarına baktı.
"Bunda şaşıracak ne var? Evliydin yani bu oldukça normal. Kontrole gitmek ister misin?"Evliydim..
Başımı hızlıca iki yana salladım.
Onu tanımak istiyordum.
"Sen kimsin?"
Dudakları kıvrıldı.
"Herşeyi anlatacağım şahmelek, bu akşam tüm sorularının cevabını alacaksın söz."
Kabul ettim. Başka şansım yoktu zaten.
Sözüne devam etti.
"Biliyorum çok saçma ve karmaşık bi durumun içerisindesin fakat, o gün Karan'ı vuran her kimse sanada zarar verebilir. Zorlamak istemiyorum ama en azından o adam bulunana kadar bende kal."
Yutkunamadım. Karan'ım...
Haklıydı. Ölmemek için savaşmalıydım. Amaçlarım vardı.
"Teklifini geri çevirmeyeceğim. Açıkçası bende o evde tek başıma huzursuz olurum. Teşekkür ederim."
Başını memnuniyetle salladı.
"Tamamdır. Aracını buraya getirttim, istersen eve gidip eşyalarını topla akşama kadar halledersin. Akşam seni bekliyor olacağım."
İkimizde anlaşıp masadan kalktık.
.
.
.Akşam sularında sürüklenirken bavulumun fermuarını çektim.
Bornozumdan kurtulup, yatağımın üzerindeki kıyafetleri giymeye başladım. Varlığından haberim olmayan siyah triko takım tam oturmuştu.
Giriş kapısının önüne geldiğimde son kez bu kasvetli eve baktım.
Elveda portakal kokulu evim.
Beyaz spor ayakkabılarımı giyip bavulumla beraber sürüklenip çıktım.Bir saat öncesinde haberleşmiştik. Siyah lüks arabasının önünde bekliyordu. Beni görür görmez, elimdeki bavulu alıp hızlıca bagaja yerleştirdi.
Aracın kapısını açıp geniş koltuğa yerleştim. O da seri hareketle işini halledip, sürücü koltuğuna oturdu. Kıvılcım çakan gözleriyle saniyesine beni süzüp gazı kökledi.
...Eve varıp koltukta sessizce oturmamız iyice gerilmemize neden oluyordu.
Kokusuyla boğulmalarım devam ederken, bacaklarını sallaması düşüncelerimi alt üst etmişti.
Başımı hafif ona doğru çevirip çenesine odaklanmıştım.
Kıvrımlı çenesi, sanki usta bi ressamın elinden çıkmış gibiydi.
Gözlerimi yavaşça burnuna, oradan gözlerine kaydırdım.
Bu nasıl bir maviydi?
İnsanı kutuplara götürüp aynı anda çöl etkisi yaratıyordu. İrisleri büyümüştü.
O da başını bana doğru çevirip incelemeye başladı.
Dolgun, eflatuna kaçan dudaklarını yavaşça yalayıp başını bana doğru yaklaştırdı.
Kalbini kendini sök yavaş yavaş..
Zaman mı durmuştu?
Zamanı mı durdurmuştu? Unutturur muydu bana her şeyi..
Sarar mıydı yaraları mı?
Daha da yaklaştı. Sıcak nefesi ıslak dudaklarıma esti. İçimde ki çığlıklar susmuyordu. Yapma! Diyordu, yapma yine canın yanacak.
Milimler kaldı aramızda. Kilometreler katletti beni bulmak için, bu milimler bi hiçti onun için.
Kırptı o güzel siyah, gür kirpiklerini. Onay bekliyor gibiydi.
Tek nefesle söyledi "teslim et kendini"
Uzun parmaklarıyla kavradı yanağımı. Nasıl bir alevdi bu böyle..
Belki de biz sevmemeliyiz..
Cevap alamayınca yine etrafı tozla duman etti " korkma şahmeleğim, aç bana günah kapılarını.."
Kendimi unutmamalıydım.
Acım dinmedi, o bunu bilmedi.
Kendimi geri çekip kalktım. Hızlı adımlarla banyoya koştum. Kapıyı kitleyip sırtımı soğuk kapıya yasladım.
Tok adım seslerini duyuyordum. Nefesi bir kapı arkasından duyuluyordu.
Sarstı kapıyı.
"Aç kapıyı şahmelek! İnan bana korkutmak istemedim seni"
Nefesimi tuttum, devam etti.
"Hadi güzelim, canını asla yakmam. Ne zaman dur dedin de gitmedim? Kaçma benden!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM DİSTOPYAM
RandomHiç tükendiğinizi hissettiğiniz oldu mu? Peki "Tamam benden bu kadar." dediğiniz?. İnsanın umutları belli birşeyden sonra tükenebilir mi?. Bu soruların cevapları evet hayır iken benim cevabim "bilmiyorum". Artık hiçsizleştim, neden şu kodumun dün...