Masal'ın doğum gününün üzerinden 1 hafta geçmişti.
Telefonumun titremesiyle elimdeki küpeyi yere düşürdüm. Telefonu alıp, kim olduğuna bakmadan açtım.
"Alo?"
"Portakal?"
Kimdi bu? Sert nefes verip cevapladım.
"Evet benim. Siz kimsiniz?"
Telefondan gelen kahkahayla kaşlarımı çattım.
"Portakal benim. Karan."
Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Heyecanla cevap verdim.
"Karan b-ben inanamıyorum. O kadar zaman oldu ki...Neredesin? Neler yapıyorsun?"
Enerjik sesiyle konuştu.
"Geçenlerde Masal'ı yolda gördüm ufak bi muhabbet ettik. Seni sordum ve numaranı aldım. Ve adresini. Kapının önündeyim portakal, hazırlanıp çık hadi."
Yerimde sevinçle çırpınıp cevap verdim.
"T-tamam bana 5 dakika ver hemen geliyorum.
Telefonu kapayıp hazırlanmaya koyuldum.Karan... çocukluğum.. gençliğim.. çılgınlığım..
Üniversite zamanların da beni yakışıklılığıyla tav eden, kişiliğiyle hayran bırakan adam.
Psikoloji bölümünü 1. Olarak bitirmişti. Başarılı ve zekiydi. Onu görmeyeli çok olmuştu.Hemen pembe hayallerimden çıkıp siyah bilek hizasında biten siyah salaş elbiseyi giydim. Bal rengi, geniş kemerimi takıp aynı renkte olan çantamı omzuma attım. Bal renginde ki Süet kalın topuklu ayakkabılarımı giyip kapıyı çarpıp çıktım.
Söylediği gibi evimin önündeydi. Lacivert spor arabasının önüne yaslanmış, elleri ceplerinde bekliyordu. Beni görünce gülümsedi ve kollarını açtı.
Koşarak yanına geldim. Zıplarcasına boynuna sımsıkı sarıldım. Kokusu hala aynıydı. Bal ve odun karışımı kokusu beni heyecanlandırmıştı.Sımsıkı sarıldı. Sanki senelerin acısını çıkarır gibi. Hiç veda etmemiş gibi.
İstemesem de uzaklaştım. Dolan gözlerimle konuştum.
"Hi-hiç değişmemişsin."
Gözlerimin içine bakarak konuştu.
"Sen çok değişmişsin. O zamanlarda da güzeldin. Ama görmeyeli çok...çok güzel olmuşsun. Mezuniyetten sonra, şehri terkettiğinden beri seni çok aradım portakal.. ama bulamadım. A-ama şuan karşımdasın. Ve ben çok özledim ulan."Duyduklarımın etkisiyle kızarmıştım. Oda hala çok yakışıklıydı. O güler yüzü hiç solmamıştı.
Yüzümde ki gülüş aniden soldu.
"Karan..ben çok özür dilerim. O gün... o gün seni bırakmak istememiştim. Benim yüzümden ilişkimiz başlamadan bitti. Çok özür di..."Sözümü kesti.
"Portakal kokulu kız. Ben unuttum o günleri. Seni buldum ve açıkçası bir daha bırakmaya niyetim yok. Özlemi bol bol gideririz şimdi bir şeyler içelim olur mu?"Gözlerimi kırpıştırarak kafamı salladım. Arabaya binip yola koyulduk.
24 Haziran 2010
Tedavilerim cevapsız kaldığı için İstanbul'a gitmem gerekiyordu.
Dün ki mezuniyetin yorgunluğunu atlatamadan bugün hemen uçak için bilet ayarlamaya çalışıyordum.
Kapının çalmasıyla laptopun kapağını kapadım. Kapıya yönelip kulpu kavrayıp açtım.
Karan...
Nasıl açıklayacaktım ona..
Herzaman ki gülümsemesiyle konuştu.
"Portakal kokulum. Dünden beri telefonlarımı açmadın merak ettim. İçeri girebilir miyim?"Hemen kafamı sallayıp geri çekildim. İçeri girdiği gibi, bal ve odun kokusu sarmıştı evi.
Salonu geçip geniş koltuğa oturdu. Eliyle koltuğa vurup oturmamı işaret etti.
Kıvrılan tişörtümü düzeltip yanına oturdum. Gözlerini gözlerime dikip konuştu.
"Neyin var güzelim?"Asık suratımı düzeltip tebessüm ettim.
"H-hiç. Dünün yorgunluğunu atmaya çalışıyorum."Kafasını sallayıp bedenini bana çevirdi. Büyük elleriyle küçük ellerimi kavrayıp, oturuşunu dikleştirdi. Fısıldarcasına konuşmaya başladı.
"Portakal kokulum. Huzur bulduğum kadın. Ben buraya hem seni medak ettiğim için hem de... gevelemek istemiyorum. Portakal... benimle evlenir misin?"Kafamdan aşşağı soğuk su dökmüşçesine donup kaldım. Bu benim hayalimdi. Karan benim hayalimde ki adamdı fakat... benim dertlerim onu yıpratırdı. Ona bunu yapamazdım. O mutlu olmayı hakeden bir adamdı. Benimle kül olamazdı.
Parlayan gözlerimi yumdum. Ellerimi ellerinden çektim. Yutkunup konuştum.
"K-karan ben yapamam. Üzgünüm."Ve o gözlerinde ki kırgınlık... elleri titriyordu. Gözler dolmuş hatta kızarmıştı. Titreyen dudaklarını aralayıp konuştu.
"P-por... portakalım. Neden bitanem? Ne istedin yapamadım? Söyle hemen düzeltiyim güzelim. Gidelim istersen buralardan. Heh söyle bana güzelim?"Kafamı iki yana sallayıp göz yaşlarımı serbest bıraktım.
"Üzgünüm Karan. Ben... olmaz istemiyorum. G-git lütfen."Koltuktan kalkıp yere çöktü. Kucağımda ki ellerimi sıktı. Sarsılarak ağlamaya başladı. Kısık çıkan sesiyle konuşmaya çalışıyordu.
"Cennet kokulum.. neden? Neden bize bunu yapıyorsun? S-sen de beni seviyorsun. Bende seni çok seviyorum bitanem. Yapma bunu bize.. hadi güzelim. Ne sorunun varsa beraber çözelim, beraber ağlayalım ama lütfen... lütfen gitme benden."Aniden ayağa kalkıp kapıya yöneldim.
Göz yaşlarımı elimle silip, duruşumu dikleştirdim.
"Karan lütfen... lütfen git. Zorluk çıkartma."Ayağa kalkıp yanıma geldi. Hala titriyordu. Kapıyı açtı, bana dönüp son sözlerini söyledi.
"Tamam..buna da tamam portakal kokulum. Nereye gidersen git seni yine bulurum. Hoşçakal güzelim."
Bir adım atıp dibimde durdu. Kızarmış gözlerini kapatıp, titreyen dudaklarını alnıma bastırdı. Kokumu kendisine hapsetmek istercesine derin nefes aldı. Aniden geri çekilip hışımla çıkıp gitti.Karan.. neler yaşadığımı bilmiyorsun sevgilim. Dayanamazsın. Sana bu yük fazla sevgilim. Hoşçakal...
...
Düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi yoldan ayırıp Karan'a baktım. Kumral, dalgalı saçları ona çok yakışıyordu. Çıkan sakalları onu daha erkeksi göstermişti. Ve o gözleri... yeşilin en cazip tonu gözleri.
Bakışlarını bana çevirip gülümsedi. Bende karşılık vererek gülümsedim.
Sessizliği bozdu.
"Nereye gideceğimizi sormadın portakal kokulum?"
Gözlerimin içi parladı.
"Herşey aniden olunca, meraklı yanımı unutmuşum. Nereye?"
Gözlerini yoldan anlık ayırıp bana baktı.
"Çocukluğumuza,gençliğimize güzelim.."
Anlamaz ifadeyle gülümsedim....
İstanbul'un yeşillikleri...
Renk skalasında bile olmayan tonların olduğu orman.
Haklıydı burası onunla anılarımızın olduğu yerdi.Portakal Cafe..
Arabadan inip cafeye doğru adım atmaya başladım.
Hiç değişmemişti. Turuncunun en güzel tonlarından oluşan bu cafe benim huzurumdu.
Sandalyeyi çekip oturmam için yer açtı.
Karşıma yerini alıp konuştu.
"Hatırlıyorsun dimi? Burada sana portakal ismini vermiştim. Çocukluktan beri kokunu bulmaya çalışıyordum. Tesadüfen kışın buraya gelmiştik. Ve her yer sen kokuyordu. Portakal kokuyordun.."
Dolan gözlerine sabitlenmiştim.
Hatırlıyordum. Portakal ismim buradan gelmişti.
Kızaran yanaklarımı es geçerek konuştum.
"Hatırlıyorum Karan. H-hiç unutmadım ki. Bak ben çok üzgünüm. O gün seni kovmaktan beter ett..."
Ellerimi kavrayıp susturdu.
"Ben bunları konuşmak için yanına gelmedim portakalım. Geçti gitti. Sen nasılsın? Çıkabildin mi çukurundan?"Dolan gözlerimi gözlerine diktim.
"Ben çok kötü zamanlar geçirdim Karan. Hala da geçiriyorum. Kabuslar... kabuslarım peşimi bırakmıyor. O kadar gerçek ki, gerçek dünya ile rüyaları karıştırır oldum."Fısıldarcasına konuştu.
"Portakal kokulum. Psikiyatrinle sürekli iletişim halindeydim. Her şeyden haberim var. Verdiği ilaçları kullanmıyorsun, iyi de yapıyorsun. Artık buradayım. Seni tekrar birlikte olmak için zorlamak istemiyorum. Ama bende kal bi kaç gün. Kafan dağılır."Başımla onayladım.
"İyi ki varsın. İzninle lavaboya gidip geliyorum."
Tebessümle gözlerini kırptı.Lavaboya girip ardımdan kapıyı kitledim.
Arkamı döndüğüm gibi siyah bedenle burun buruna geldim. Çığlık atmak isterken, koca eliyle ağzımı kapatıp, başımı kapıya dayadı.
"Portakal kokulum ha? Onu bu kadar çok mu istiyorsun yanında? Zamanın da terkettiğin adamı, yüzsüz gibi tekrardan mı istiyorsun meleğim.. Ozaman bedelini ödemelisin..."Daha ne olduğunu anlamadan gözlerim karanlığa kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM DİSTOPYAM
AcakHiç tükendiğinizi hissettiğiniz oldu mu? Peki "Tamam benden bu kadar." dediğiniz?. İnsanın umutları belli birşeyden sonra tükenebilir mi?. Bu soruların cevapları evet hayır iken benim cevabim "bilmiyorum". Artık hiçsizleştim, neden şu kodumun dün...